Zina, Türk Medeni Kanunu’nun 161. Maddesinde düzenlenen ve halk arasında “aldatma” olarak bilinen özel boşanma nedenlerinden biridir. Hukuki anlamda zina, evli bir kişinin eşi dışında bir başkasıyla cinsel birliktelik yaşaması olarak tanımlanır. Türk Medeni Kanunu’nda zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme ile akıl hastalığı gibi özel boşanma sebepleri arasında yer almaktadır. Zina yapan tarafa karşı, fiilin öğrenilmesinden itibaren altı ay içinde boşanma davası açılabilir. Aynı zamanda zina, ağır kusurlu bir eylem olarak kabul edildiği için, zina eden taraftan maddi ve manevi tazminat talep edilebilir.
Ancak zinayı kabul anlamına gelecek eylemlerden kaçınılması önemlidir. Zira zina, sözlük anlamıyla nikahlı eş dışında biriyle cinsel birliktelik yaşamak olarak tanımlansa da hukuki süreçlerde bu birlikteliğin tam anlamıyla ispatlanması her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle, yargı kararlarında cinsel birlikteliğin gerçekleştiği sonucuna varılabilecek eylemler de zina kapsamında değerlendirilebilmektedir. Zina, sadece hukuki bir mesele olmanın ötesinde, aile içi ilişkiler ve bireylerin psikolojisi üzerinde de derin etkiler yaratabilir:
Zina, evlilik kurumunda güvenin sarsılmasına ve çiftler arasındaki bağın kopmasına neden olabilir. Çocukların psikolojisi üzerinde de olumsuz etkiler bırakabilir. Aldatılan kişi, depresyon, anksiyete ve özgüven kaybı gibi psikolojik rahatsızlıklar yaşayabilir. Zina yapan kişi ise, suçluluk duygusu ve pişmanlık hissedebilir. Ayrıca Zina, toplumdan topluma değişen bir kabul görme düzeyine sahiptir. Bazı toplumlarda çok ağır sonuçlar doğurabilirken, bazı kültürlerde daha hafif yaptırımlarla karşılanabilir.
Zina, sadece hukuki bir kavram olarak değil, bireysel, ailevi ve toplumsal etkileri olan bir olgudur. Hukuk sistemlerinde farklı şekilde ele alınmakta, ancak her toplumda güven, sadakat ve aile yapısını doğrudan etkileyen bir unsur olarak görülmektedir. Zina nedeniyle açılan davalarda hukuki süreç dikkatle işletilmeli ve tarafların hakları korunmalıdır. Ayrıca, zina vakalarının bireysel ve sosyal etkileri de göz önünde bulundurularak, evlilik ilişkilerinde iletişim ve sadakat kavramlarına daha fazla önem verilmelidir.
İÇİNDEKİLER
- ZİNA NEDİR? HUKUKİ TANIMI
- ALDATMA VE SADAKATSİZLİK ARASINDAKİ FARKLAR
- ALDATMA HANGİ DURUMLARDA BOŞANMA SEBEBİ SAYILIR?
- ALDATMA SAYILAN DAVRANIŞLAR NELERDİR?
- ALDATMA SAYILMAYAN DAVRANIŞLAR NELERDİR?
- DUYGUSAL ALDATMA ZİNA SAYILIR MI?
- TEKNOLOJİK ALDATMA NEDİR? (WHATSAPP, SOSYAL MEDYA MESAJLARI)
- ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR?
- ZİNA DAVASINDA HANGİ DELİLLER SUNULABİLİR?
- ZİNA DAVASINDA TANIK KULLANILABİLİR Mİ?
- ZİNA BOŞANMA DAVASINDA MAL PAYLAŞIMINI ETKİLER Mİ?
- ZİNA NEDENİYLE TAZMİNAT TALEP EDİLEBİLİR Mİ?
- ZİNA SUÇ SAYILIR MI? CEZA YÖNÜNDEN HUKUKİ DEĞERLENDİRME
- ZİNA VE NAFAKA HAKKI ARASINDAKİ İLİŞKİ
- ZİNA VE ÇOCUKLARIN VELAYETİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
- ALDATMA SONRASI EVLİLİK DEVAM ETTİRİLEBİLİR Mİ?
- ALDATMA DURUMUNDA EŞLERİN HAKLARI NELERDİR?
- ALDATMA NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI NE KADAR SÜRER?
- SIKÇA SORULAN SORULAR
- Aldatma Nedir?
- Cinsel Birleşme Olmadan Zina Sayılır Mı?
- Zina Davasında Deliller Neler Olabilir?
- Zina Suç Mudur?
- Zina Boşanmada Mal Paylaşımını Etkiler Mi?
- Zina Nedeniyle Tazminat Talep Edilebilir Mi?
- Whatsapp Mesajları Zina Kanıtı Olabilir Mi?
- Zina Nedeniyle Açılan Dava Geri Çekilebilir Mi?
- Aldatma Davasında 3 Kişi Mahkemeye Çağrılır Mı?
- Aldatmayı Kanıtlamak İçin Ne Yapmak Gerekir?
- Duygusal Aldatma Nedir?
- Mesajlaşmak Aldatma Sayılır Mı?
ZİNA NEDİR? HUKUKİ TANIMI
Zinanın hukuki anlamı, eşin eşi dışında biriyle cinsel ilişki kurmasıdır. Yargıtay’ın temel içtihatlarına göre, eşin eşi dışında başka biriyle romantik herhangi bir ilişki kurması da zina olarak değerlendirilebilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde yer aldığı üzere zina, eşlerden birine boşanma hakkı veren ağır kusur nedenlerinden biridir. Zina nedenine dayalı olarak boşanma davası, fiilin öğrenilmesinden itibaren altı ay içinde açılmalıdır. Aksi halde boşanma davası açma hakkı düşecektir. Bununla birlikte, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası açılabilir. Ancak zina nedenine dayalı olarak dava açılabilmesi için altı aylık süre içinde başvuruda bulunulmalıdır. Ayrıca, zina fiili öğrenilmemiş olsa dahi, olayın üzerinden beş yıl geçmişse zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı düşer.
Zinanın taraflardan biri tarafından affedilmesi veya affetme anlamına gelecek bir eylemde bulunulması halinde, zina nedenine dayalı olarak dava açma hakkı ortadan kalkar. Ancak zina dışında başka bir boşanma sebebine dayanarak dava açılması mümkündür. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) zina, suç olarak tanımlanmamaktadır. 1996 yılında yürürlükten kaldırılan düzenlemeyle zina suç olmaktan çıkarılmıştır. Ancak zina, özel hukuk davalarında ve tazminat taleplerinde önemli bir unsur olabilir.
Örneğin, zina nedeniyle boşanma davası açan eş, manevi tazminat talebinde bulunabilir. Yargıtay içtihatlarına göre, zina yapan eşin kusurlu olduğu tespit edilirse, maddi veya manevi tazminat ödemesi gerekebilir. Ayrıca, zina sebebiyle boşanma davası sonucunda mal paylaşımında sadakatsiz olan eşin lehine bir düzenleme yapılması engellenebilir. Zinanın boşanma süreci ve özel hukuk alanındaki sonuçları, yalnızca ahlaki bir mesele olarak değil, aynı zamanda hukuki hak ve yükümlülükler açısından da ele alınmalıdır.
ALDATMA VE SADAKATSİZLİK ARASINDAKİ FARKLAR
Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca eşler, evlilik birliğinin korunması ve sürdürülebilmesi için birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranışlar, evlilik ilişkisini zedeleyerek boşanma sebebi oluşturabilir. Ancak, hukuk sistemimizde sadakatsizlik ve zina kavramları birbirinden farklı anlamlar taşımaktadır. Her zina fiili aldatma olarak değerlendirilirken, her sadakatsizlik eylemi doğrudan aldatma olarak kabul edilmez.
Zina, eşlerden birinin evlilik birliği devam ederken eşi dışında başka biriyle cinsel ilişkiye girmesi anlamına gelir. Türk Medeni Kanunu’na göre zina, özel bir boşanma sebebi olup, ispatlanması halinde kusurlu eşin daha ağır hukuki sonuçlarla karşılaşmasına neden olabilir. Örneğin, zinaya dayalı boşanma davası açan taraf, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabileceği gibi, kusurlu eşin nafaka hakkı da sınırlandırılabilir.
Sadakatsizlik ise zinadan farklı olarak, cinsel ilişkiye varmayan ancak eşler arasında güven sarsıcı davranışlar olarak değerlendirilen fiilleri kapsar. Sadakatsizlik içeren eylemler, zina gibi özel boşanma sebebi teşkil etmese de evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında genel boşanma sebebi olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda, sadakatsizlik nedeniyle açılan boşanma davalarında, sadakatsizliğin evlilik birliğini çekilmez hale getirdiğinin ispatlanması gerekir. Sadakatsizlik kavramı, evlilik içerisinde güveni sarsan ve eşler arasında duygusal veya fiziksel bağlılığı zedeleyen davranışları içerir. Örneğin:
- Eşin başka biriyle romantik mesajlaşması, duygusal yakınlık kurması,
- Sosyal medya veya diğer platformlar üzerinden karşı cinsle sınırları aşan ilişkiler geliştirmesi,
- Flört içeren davranışlarda bulunması,
- Başka biriyle el ele tutuşması, sarılması, öpüşmesi gibi fiziksel yakınlık içeren eylemler,
- Gizli buluşmalar veya evliliğin doğasına aykırı sosyal etkileşimler.
Bu tür sadakatsizlik eylemleri, doğrudan zina kapsamında değerlendirilmese de, eşler arasındaki güven ilişkisinin zedelenmesine neden olur. Eşlerden birinin sadakatsiz davranışları, diğer eş açısından evlilik birliğinin sürdürülemez hale gelmesine yol açtığında, genel boşanma sebebi olarak kabul edilir.
Zina, sadakatsizlikten farklı olarak evlilik birliğine yönelik en ağır ihlallerden biri olarak kabul edilir. Zina nedeniyle açılan boşanma davasında, davacı eşin zinayı somut delillerle ispatlaması gerekir. Bu deliller arasında; otel kayıtları, telefon görüşmeleri, mesajlaşmalar, tanık beyanları gibi unsurlar yer alabilir. Zina sebebiyle açılan boşanma davalarında, mahkeme genellikle kusurlu eşin daha ağır yaptırımlarla karşılaşmasına karar verir. Örneğin:
- Kusurlu eşin nafaka hakkı sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir.
- Zinaya uğrayan eş lehine daha yüksek miktarda tazminata hükmedilebilir.
- Velayet konusunda mahkeme, zina yapan eşin çocuk üzerinde olumsuz etkileri olabileceğini değerlendirerek velayeti diğer eşe verebilir.
ALDATMA HANGİ DURUMLARDA BOŞANMA SEBEBİ SAYILIR?
Aldatma nedeniyle boşanmanın zina kapsamında değerlendirilebilmesi için bazı şartların sağlanması gerekmektedir:
- Geçerli Bir Evliliğin Olması: Zina nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için tarafların resmi nikâhla evli olması gerekir. İmam nikâhlı birliktelik, nişanlılık ya da sevgililik döneminde gerçekleşen sadakatsizlik hukuken zina sayılmaz.
- Cinsel İlişkinin Gerçekleşmesi: Zina fiilinin oluşabilmesi için eşlerden birinin evlilik dışı bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi gerekir. Sadece öpüşme, sarılma gibi davranışlar zina olarak değerlendirilmez. Ancak, doğrudan cinsel ilişkinin ispatı her zaman aranmaz. Yargıtay kararlarına göre, otel kayıtları, sürekli gece yarısı telefon görüşmeleri, eşlerden birinin yurt dışında olduğu tarihte hamile kalınması gibi durumlar zinaya delil teşkil edebilir.
- Eşin Kusurlu Olması: Zina yapan eşin iradesi dışında gerçekleşen bir durum söz konusuysa (örneğin, tecavüze uğrama gibi) bu durumda zina nedeniyle kusurlu sayılması mümkün değildir.
- Hak Düşürücü Sürelere Uyulması: Zina nedeniyle boşanma davası açmak isteyen eş, durumu öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde dava açmalıdır. Ayrıca, zina fiilinin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi halinde dava açma hakkı sona erer.
- Affetmeme Şartı: Zina yapan eşin affedilmemiş olması gerekir. Aldatmayı öğrenen eş, zina eden tarafla evlilik birliğini devam ettirecek şekilde hareket ederse (örneğin, ilişkiye devam etmesi veya barıştığını gösteren davranışlarda bulunması), zina nedeniyle boşanma davası açamaz.
Bu şartların sağlanması halinde, zina hukuken boşanma sebebi olarak kabul edilir ve mahkeme, kusurlu eş aleyhine karar verebilir.
ALDATMA SAYILAN DAVRANIŞLAR NELERDİR?
Aldatmanın hukuken zina sayılabilmesi için, eşlerden birinin evlilik dışı bir kişiyle cinsel birliktelik yaşaması veya bu anlama gelebilecek eylemlerde bulunması gerekir.
Zina fiili, doğrudan cinsel ilişkinin ispatını gerektirmese de, zinaya delalet eden bazı davranışlar hukuken bu kapsamda değerlendirilebilir:
- Eşi dışında karşı cinsten birinin evinde geceyi geçirme,
- Ortak konuta gece geç saatte karşı cinsten birini alma,
- Şüpheli şekilde müstehcen fotoğrafların bulunması,
- İnternette tanıştığı birine müstehcen fotoğraflarını göndererek duygusal ilişki kurma,
- Gece geç saatlerde sık sık eşi dışında biriyle telefon görüşmeleri yapma.
Mahkemeler, zina iddiasını değerlendirirken kesin ve doğrudan delil aramamakta, zinaya işaret eden güçlü delillerin varlığı yeterli olabilmektedir. Bu bağlamda:
- Otel kayıtları,
- Tanık beyanları,
- Telefon görüşme kayıtları ve mesajlaşmalar,
- Sosyal medya yazışmaları,
- Görsel ve dijital materyaller (fotoğraf, video, ekran görüntüsü)
mahkemelerde delil olarak değerlendirilebilmektedir.
Son yıllarda Yargıtay kararlarında, sanal ortamda gerçekleşen aldatma eylemleri de zinaya delil olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda:
- WhatsApp mesajları,
- Instagram, Facebook, X (Twitter) gibi sosyal medya platformlarındaki özel yazışmalar,
- E-posta yazışmaları,
- Telefon mesajları
Mahkemeye sunulabilecek dijital deliller arasındadır. Ancak, bu delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi gerekmektedir. Eşin özel yazışmalarına rızası olmadan erişerek delil sunulması durumunda, mahkeme bu delilleri geçersiz sayabilir.
ALDATMA SAYILMAYAN DAVRANIŞLAR NELERDİR?
Her ne kadar evlilikte sadakat yükümlülüğünü ihlal eden bazı davranışlar bulunsa da, hukuken zina kapsamında değerlendirilmeyen ancak boşanma sebebi sayılabilecek eylemler de mevcuttur.
- Öpüşme, sarılma, el ele tutuşma gibi fiziksel yakınlıklar, doğrudan cinsel ilişki içermediği için zina kapsamında değerlendirilmez. Ancak, bu tür davranışlar evliliğin temelinden sarsılmasına neden olabilir ve “evlilik birliğinin sarsılması” gerekçesiyle boşanma davasına dayanak oluşturabilir.
- Karşı cinsten biriyle flört etme, romantik mesajlaşmalar, doğrudan zina olarak sayılmasa da, sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğinden boşanma sebebi sayılabilir.
- Gece geç saatlerde karşı cinsten biriyle sık sık görüşmek, doğrudan zina teşkil etmese de, sadakatsizlik olarak yorumlanabilir.
- Eşten gizli olarak biriyle tatile gitmek veya baş başa zaman geçirmek, zina için yeterli delil bulunmadığında bile boşanma sebebi olabilir.
- Hemcinsiyle, bir cisimle veya hayvanla cinsel ilişki yaşamak, zina kapsamında değerlendirilmez. Ancak, “ahlaksız hayat sürme” veya “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” gerekçesiyle boşanma davası açılabilir.
- Bilinci yerinde değilken, tehdit altında ya da zorla cinsel ilişkiye zorlanmak, zina olarak kabul edilmez. Bu tür durumlarda mağdur olan eş kusurlu görülmez.
- İş, sağlık veya bakım amacıyla karşı cinsten birinin evinde zorunlu olarak kalmak, zina kapsamında değerlendirilemez. Ancak, bu duruma eşin rızasının olmaması halinde evlilikte güvenin sarsılması nedeniyle boşanma davasına konu olabilir.
- Birde ayrıca değinilmesi gereken konu Psikolojik sadakatsizliktir. Fiziksel temas veya cinsel ilişki olmaksızın, eşin duygusal olarak başka biriyle bağ kurması olarak tanımlanmaktadır. Bu tür sadakatsizlik, aşağıdaki durumlarla ortaya çıkabilir:
- Eşten gizli olarak biriyle sürekli duygusal yakınlık kurmak,
- Romantik mesajlaşmalar ve duygusal bağlılık göstermek,
- Sosyal medya veya mesajlaşma uygulamaları üzerinden sürekli flörtleşmek,
- Eşini ihmal edecek şekilde başka biriyle duygusal ilişki geliştirmek.
Her ne kadar psikolojik sadakatsizlik zina kapsamında değerlendirilmese de, mahkemelerde evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma sebebi olarak kabul edilebilir.
Yargıtay, “Eşin sosyal medya üzerinden karşı cinsten biriyle duygusal ilişki yaşamasının evlilik birliğini temelinden sarsan bir sadakatsizlik olduğunu” belirterek, bu durumu boşanma sebebi olarak değerlendirmiştir.
Yine bir başka Yargıtay kararında, “eşin iş gereği zorunlu olarak bir başkasının evinde kalmasının, tek başına zina olarak değerlendirilemeyeceği” hükmüne varılmıştır.
Başka bir emsal kararda, “karşı cinsten biriyle sürekli görüşen ve birlikte vakit geçiren eşin, güveni zedeleyerek sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği ve boşanmada kusurlu sayıldığı” belirtilmiştir.
DUYGUSAL ALDATMA ZİNA SAYILIR MI?
Duygusal aldatma, evlilik birliğinde eşlerden birinin cinsel birliktelik olmaksızın duygusal anlamda başka biriyle yakın ilişki kurmasıdır. Her ne kadar zina kapsamına girmese de, güven sarsıcı bir davranış olduğu için “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” nedenine dayalı olarak boşanma sebebi sayılabilir.
Duygusal aldatma, fiziksel aldatmadan farklı olarak doğrudan belirlenmesi zor bir kavramdır. Ancak aşağıdaki durumlar duygusal aldatmanın sınırlarını belirlemeye yardımcı olabilir:
- Eşten gizli bir şekilde başka biriyle yoğun duygusal bağ kurmak,
- Romantik içerikli mesajlaşmalar yapmak,
- Flört niteliğinde iletişimde bulunmak ve duygusal yakınlık göstermek,
- Başka birine sürekli ilgi göstermek, onunla paylaşımda bulunmak ve ona karşı bağlılık hissetmek,
- Eşten daha fazla başka birine vakit ve ilgi ayırmak,
- Gizli buluşmalar gerçekleştirmek ve eşe yalan söylemek,
- Sanal ortamda (WhatsApp, sosyal medya, e-posta vb.) sürekli olarak duygusal ve romantik içerikli yazışmalarda bulunmak.
Mahkemeler duygusal aldatma olaylarını değerlendirirken genellikle şu kriterleri göz önünde bulundurur:
- Mesaj içerikleri: WhatsApp, sosyal medya veya e-posta yazışmaları,
- Tanık beyanları: Yakın çevrenin ve ortak tanıdıkların ifadeleri,
- Davranış biçimi: Eşin başka biriyle gizli görüşmeler yapması, yalan söylemesi, sürekli bahaneler üretmesi,
- Zaman ve ilgi dağılımı: Eşin duygusal olarak bir başkasına daha fazla vakit ayırması.
Yargıtay kararlarına göre, duygusal aldatma tek başına zina sayılmamakla birlikte, güven sarsıcı davranış kapsamında değerlendirildiğinden boşanma sebebi olabilir.
Duygusal Aldatma Örnekleri
- Eşlerden biri, iş arkadaşına sürekli romantik içerikli mesajlar atıyor, ancak fiziksel bir birliktelik yaşanmamış.
- Sosyal medya üzerinden biriyle düzenli olarak romantik ve flört içerikli konuşmalar yapılıyor, eşin bundan haberi yok.
- Eş, sanal ortamda biriyle duygusal bir bağ kuruyor ve sürekli ona vakit ayırıyor, eşini ihmal ediyor.
- Eşinden gizli olarak eski sevgilisiyle duygusal bir bağ kuran ve sık sık görüşen kişi, sadakat yükümlülüğünü ihlal etmiş sayılır.
TEKNOLOJİK ALDATMA NEDİR? (WHATSAPP, SOSYAL MEDYA MESAJLARI)
Günümüzde dijital iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, aldatma kavramı da farklı bir boyut kazanmıştır. Teknolojik aldatma, bireylerin sosyal medya, mesajlaşma uygulamaları ve diğer dijital platformları kullanarak eşlerinden gizli duygusal veya cinsel içerikli iletişimde bulunmalarıdır.
Bu tür aldatma, fiziksel bir temas olmadan gerçekleştiği için kimi zaman masum bir eylem gibi görülse de, sadakat yükümlülüğünün ihlali anlamına gelir ve boşanma davalarında önemli bir kusur nedeni olarak değerlendirilebilir.
Teknolojik aldatma, yalnızca birine ilgi göstermek ya da mesajlaşmak olarak değil, aldatma niyeti taşıyan her türlü dijital etkileşimi kapsar. Bu tür sadakatsizlik, şu şekillerde ortaya çıkabilir:
- WhatsApp, Telegram, Instagram DM gibi uygulamalar üzerinden flört etmek,
- Eşten gizli olarak başka biriyle duygusal yakınlık kurmak ve bunu dijital platformlar aracılığıyla sürdürmek,
- Müstehcen mesajlar veya fotoğraflar paylaşmak,
- Flört içerikli görüntülü konuşmalar yapmak,
- Tanışma uygulamalarına üye olmak ve aktif olarak başka kişilerle iletişime geçmek.
Teknolojik aldatma her ne kadar fiziksel temas içermese de, içeriğine bağlı olarak hukuken zina kapsamında değerlendirilebilir.
- Müstehcen mesajlaşmalar, cinsel içerikli konuşmalar ve fotoğraf paylaşımları fiziksel birlikteliğin bir göstergesi olarak kabul edilirse, zina delili sayılabilir.
- Ancak, doğrudan fiziksel cinsel birliktelik ispatlanamadığı sürece mahkemeler bunu zina olarak değil, sadakatsizlik ve güven sarsıcı davranış olarak değerlendirir.
Eğer fiziksel temas kanıtlanamıyorsa, “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebiyle boşanma davasına dayanak oluşturabilir.
- Yargıtay içtihatlarında, eşlerden birinin sosyal medya veya mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla başka biriyle sık sık flört etmesi, güven sarsıcı davranış olarak kabul edilmekte ve boşanma sebebi sayılmaktadır.
- Dijital deliller (WhatsApp yazışmaları, ekran görüntüleri, sosyal medya mesajları) mahkemelerde değerlendirilerek, eşin kusurlu olup olmadığı belirlenir.
Mahkemeler, dijital aldatmaya dair delilleri değerlendirirken şu unsurlara dikkat eder:
- Mesaj içerikleri: Müstehcenlik, duygusal bağlılık veya cinsel ilişkiye yönelik ifadeler içeriyor mu?
- İletişim sıklığı: Gizli ve sürekli olarak devam eden bir iletişim mi?
- Görüşmelerin niteliği: Flört, cinsel içerikli konuşmalar veya aldatma niyeti var mı?
ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR?
Zina nedeniyle boşanma davası, ispatı zor olan ve titizlikle yürütülmesi gereken davalardan biridir. Bu süreçte hak kaybına uğramamak ve davanın sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlamak için bir boşanma avukatıyla hareket edilmesi önerilmektedir.
Boşanma Sürecinin Aşamaları aşağıdaki gibi ilerlemektedir.
- Dava Dilekçesinin Hazırlanması: Zina nedeniyle boşanma davası açabilmek için öncelikle mahkemeye sunulacak dava dilekçesi hazırlanmalıdır. Bu dilekçede;
- Davacı ve davalının kimlik bilgileri,
- Zina eyleminin ne zaman ve nasıl gerçekleştiği,
- Sunulacak deliller ve tanıklar,
- Talep edilen nafaka, tazminat gibi ek hususlar belirtilmelidir.
- Yetkili Mahkemeye Başvuru: Zina nedeniyle boşanma davaları eşlerden birinin yerleşim yeri veya eşlerin son altı ayda birlikte yaşadığı yer Aile Mahkemesi’nde açılır.
- Delillerin Sunulması: Zina, doğrudan ispatlanması zor bir durum olduğundan, mahkemeye otel kayıtları, telefon görüşme dökümleri, WhatsApp veya sosyal medya yazışmaları, tanık beyanları gibi deliller sunulmalıdır.
- Dava Süreci ve Mahkeme Aşaması: Mahkeme, sunulan delilleri değerlendirerek tarafları dinler. Delillerin yeterli bulunması durumunda, zina nedeniyle boşanmaya karar verilebilir.
- Karar ve Sonuç: Hakim, zina eyleminin ispatlanması halinde boşanma kararı verir ve kusurlu eşin nafaka veya maddi-manevi tazminat ödemesine hükmedebilir.
ZİNA DAVASINDA HANGİ DELİLLER SUNULABİLİR?
Olayın ispatlanabilmesi için farklı türde deliller sunulabilir. Mahkemeler, sunulan delillerin inandırıcılığını ve hukuka uygun olup olmadığını değerlendirerek karar verir. Zina genellikle özel hayatın gizliliği içinde gerçekleşen bir eylem olduğu için, dolaylı deliller ve kanıtlar arasındaki tutarlılık büyük önem taşır.
- HTS Kayıtları: Tarafların telefon görüşme ve mesajlaşma sıklığını gösteren dökümler,
- Otel Kayıtları: Eşin üçüncü bir kişiyle otelde konakladığını gösteren kayıtlar,
- Fotoğraf ve Videolar: Eşin aldatma eylemini belgeleyen görseller,
- WhatsApp, SMS ve Sosyal Medya Yazışmaları: Zina iddiasını destekleyebilecek mesaj içerikleri,
- Tanık Beyanları: Olayı doğrudan ya da dolaylı olarak gören kişilerin ifadeleri,
- Hamilelik Durumu: Eşlerden birinin kısır olması ya da yurt dışında bulunmasına rağmen diğerinin hamile kalması gibi durumlarda sağlık raporları, DNA testi, doktor kayıtları,
- Ses Kayıtları: Konuşmaların içeriğinin zinayı ispatlar nitelikte olması halinde,
- Bilirkişi Raporları ve Keşif: Mahkemenin gerekli görmesi halinde uzman incelemeleri.
Delil sunarken, hukuka uygunluk büyük önem taşır. Gizlice elde edilen ses kayıtları, casus yazılımlar kullanılarak elde edilen mesajlar veya görüntüler çoğu durumda hukuka aykırı delil olarak değerlendirilir ve mahkeme tarafından kabul edilmez.
Ancak Yargıtay içtihatlarında, bazı durumlarda eşin sadakatsizliğini ispatlamak için başka bir yol kalmamışsa, bu tür delillerin kabul edilebileceği yönünde kararlar da bulunmaktadır. Buna karşın, kişisel verileri hukuka aykırı şekilde ele geçirmek ve yaymak suç teşkil edebileceği için, bu tür delillerin kullanımı hem suç işleme riski taşır hem de mahkeme tarafından reddedilebilir.
Bu nedenle, zina davasında delil sunarken hukuka uygun yöntemler kullanılması ve profesyonel bir hukukçudan destek alınması sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından oldukça değerlidir.
ZİNA DAVASINDA TANIK KULLANILABİLİR Mİ?
Zina nedeniyle açılan boşanma davalarında, tanık beyanları delil olarak kabul edilebilir. Özellikle doğrudan olay hakkında bilgisi olan tanıkların ifadeleri, zinanın ispatlanmasında önemli bir rol oynayabilir. Ancak mahkemeler, tanıkların olayı bizzat görüp görmediğini, ifadelerinin tutarlılığını ve tarafsız olup olmadıklarını dikkate alarak değerlendirme yapar.
Hangi Tür Tanık Beyanları Mahkemede Kabul Edilir?
- Olayı Bizzat Gören Tanıklar: Eşin, evlilik dışı bir kişiyle aynı evde kaldığını, samimi şekilde görüştüğünü, otelde konakladığını veya uygunsuz davranışlar sergilediğini gören tanıkların ifadeleri güçlü delil sayılabilir.
- Dolaylı Tanıklar: Bizzat görmese de, sürekli birlikte vakit geçirildiğini, telefon görüşmelerine ve mesajlaşmalara şahit olan kişilerin beyanları da mahkeme tarafından dikkate alınabilir.
- Otel Çalışanları, Komşular, İş Arkadaşları: Otel kayıtlarını doğrulayan otel çalışanları, sık görüşmeleri fark eden komşular veya iş yerinde samimi ilişkileri gözlemleyen iş arkadaşları tanıklık edebilir.
Tanıklar, mahkemede net, somut ve çelişkisiz beyanlar vermelidir. Örneğin:
“Eşini, belirli bir tarihte belirli bir kişiyle otelde gördüm.”,”Eşini, gece geç saatlerde sürekli aynı kişiyle telefonda konuşurken gördüm.”, “Eşini, başkasıyla samimi şekilde el ele tutuşurken gördüm.” Gibi net cümleler kurmalılar
Genel duyumlara veya varsayımlara dayalı ifadeler mahkeme tarafından yeterli delil olarak kabul edilmez.
Aile bireyleri (anne, baba, kardeş gibi) tanık olarak dinlenebilir, ancak taraflı olabilecekleri düşünülerek beyanları tek başına yeterli delil sayılmayabilir. Eğer aile üyeleri doğrudan olaya şahit olmuşlarsa, mahkeme bu tanıklıkları dikkate alabilir.
ZİNA BOŞANMA DAVASINDA MAL PAYLAŞIMINI ETKİLER Mİ?
Zina, boşanma davalarında yalnızca evlilik birliğinin sonlanmasını sağlamaz, aynı zamanda mal paylaşımı konusunda da önemli etkilere yol açabilir. 2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’na göre, taraflar arasında herhangi bir mal rejimi kararı alınmamışsa, evliliklerde edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanmaktadır. Bu rejime göre, evlilik süresince edinilen mallar eşit olarak paylaşılır. Ancak, bir eşin zina gibi ağır bir kusur işlemesi durumunda, hâkim, mal paylaşımındaki eşitliği azaltabilir veya tamamen kaldırabilir. Mahkeme, zinaya neden olan eşin katılım payını düşürerek, diğer eşin daha fazla hak almasını sağlayabilir.
Bununla birlikte, zina yapan eşin mal paylaşımındaki hakları, manevi tazminat talepleriyle dengelenebilir. Zina nedeniyle mağdur olan eş, kişilik haklarının ihlali sebebiyle manevi tazminat talep edebilir ve bu da mal paylaşımına etkide bulunabilir. Ayrıca, zina yapan eşin, evlilik birliği içinde elde ettiği mallardan bazılarını üçüncü şahıslara (örneğin sevgilisine) hibe etmesi, mal paylaşımı açısından muvazaalı işlem sayılabilir ve bu malların paylaşımı iptal edilebilir.
ZİNA NEDENİYLE TAZMİNAT TALEP EDİLEBİLİR Mİ?
Zina nedeniyle tazminat talep etmek, boşanma davalarında önemli bir konu olup, mağdur eşin yaşadığı manevi ve maddi zararları tazmin etme amacını taşır. Zina, sadece evlilik birliğini sonlandırmakla kalmaz, aynı zamanda mağdur eşin psikolojik ve ekonomik açıdan da zarar görmesine yol açar. Bu nedenle, zina nedeniyle manevi tazminat talep edilebilir. Manevi tazminat, eşin yaşadığı elem, keder, üzüntü gibi duygusal etkilenmeleri telafi etmeyi amaçlar. Ayrıca, maddi tazminat talebi, boşanmanın ekonomik sonuçları nedeniyle mağdur eşin karşılaşacağı mali kayıpları gidermeyi hedefler.
Mahkemeler, manevi tazminat miktarını belirlerken, çeşitli faktörleri göz önünde bulundurur. Bunlar arasında en önemli kriterler, eşin toplum içindeki itibarı, psikolojik etkilenme derecesi, ve yaşadığı travmanın boyutu yer alır. Eşin toplum içindeki prestiji, onun profesyonel ve kişisel yaşamını etkileyebilir, dolayısıyla manevi tazminat miktarı belirlenirken bu durumlar göz önüne alınır. Ayrıca, mağdur eşin psikolojik sağlığı da önemli bir etkendir; uzun süreli bir depresyon, travma veya anksiyete gibi psikolojik etkiler, manevi tazminatın artmasına neden olabilir.
Maddi tazminat, boşanma sonucunda mağdur olan eşin yaşadığı ekonomik zorlukları gidermeyi amaçlar. Mahkeme, bu tazminatın miktarını belirlerken eşin ekonomik durumu, yaşam standartları, boşanmadan sonra beklenen mali kayıplar gibi faktörleri değerlendirir. Örneğin, bir eşin iş hayatı etkilenmişse veya boşanma sonrası belirli bir yaşam standardına ulaşması zorlaşmışsa, tazminat miktarı buna göre artabilir. Ayrıca, eşin yaşam tarzı, önceki ekonomik katkıları ve boşanma sonrası geçim kaynağı gibi faktörler de dikkate alınır.
Yargıtay, tazminat taleplerini değerlendirirken, genellikle manevi tazminatın oranı ve şekli konusunda önemli içtihatlar oluşturmuştur. Örneğin, Yargıtay bir kararda, zina nedeniyle boşanma davalarında manevi tazminat talebinin makul bir oranda olması gerektiğini belirtmiş ve eşin psikolojik zararını göz önünde bulundurmuştur. Ayrıca, tazminatın miktarının belirlenmesinde, mağdur eşin şahsiyet hakları ve toplum içindeki pozisyonu göz önünde bulundurulmuştur. Maddi tazminat taleplerinde ise Yargıtay, eşlerin ekonomik katkıları ve boşanma sonrası yaşanacak maddi kayıpların dikkate alınmasını istemiştir.
Kısaca, zina nedeniyle tazminat talebi hem manevi hem de maddi açıdan önemlidir. Manevi tazminat, eşin duygusal zararlarını telafi etmeyi amaçlarken, maddi tazminat boşanma sonrası ekonomik kayıpların karşılanmasına yönelik bir çözüm sunar. Tazminat miktarlarının belirlenmesinde psikolojik etkilenme, ekonomik durum ve toplum içindeki itibar gibi faktörler büyük rol oynar. Yargıtay kararları, tazminat taleplerinin kabul edilmesinde ve reddedilmesinde önemli bir referans kaynağı oluşturur.
ZİNA SUÇ SAYILIR MI? CEZA YÖNÜNDEN HUKUKİ DEĞERLENDİRME
Zina, eski Türk Ceza Kanunu’nda (TCK 765) suç olarak kabul edilmekteydi. Ancak, 2004 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (Yeni TCK) ile zina, suçlar arasında yer almayı bırakmıştır. Bu değişikliğin temel gerekçesi, bireysel özgürlükler ve kişisel yaşamın dokunulmazlığı anlayışının daha fazla vurgulanmasıdır. Zina, artık yalnızca medeni hukuk alanında boşanma sebeplerinden biri olarak kabul edilmekte olup, cezai bir sorumluluğa yol açmamaktadır. Bu değişiklikle birlikte, ceza hukukunda aile içi ilişkilerdeki kişisel meseleler devletin müdahalesi dışında bırakılmak istenmiştir.
Ancak, zina hâlâ bazı ülkelerde suç sayılmaya devam etmektedir. Örneğin, Suudi Arabistan, İran ve bazı İslam ülkeleri zina eylemini suç kabul etmekte ve ciddi cezalar uygulanmaktadır. Uluslararası hukuk açısından, bu durum farklı kültürel ve dini normlara sahip ülkeler arasında ciddi bir fark yaratmaktadır.
Türkiye’de zina suçunun ceza hukukundan çıkarılması, bazı kesimler tarafından toplumsal ahlakın zedelenmesi olarak yorumlanmış, bununla birlikte bazı gruplar ise özel hayata müdahale etmenin sınırlandırılması gerektiğini savunmuşlardır. Geçmişte, zina suçunun tekrar ceza hukuku kapsamına alınması yönünde tartışmalar olsa da, günümüzde bu konuda geniş çaplı bir hukuki reform talebi bulunmamaktadır.
ZİNA VE NAFAKA HAKKI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Zina, Türk Medeni Kanunu’na göre ağır kusurlu bir hareket olarak kabul edilir. Boşanma davalarında, ağır kusurlu tarafın nafaka ödeme yükümlülüğü doğar. Zina eden eş, evliliği sarsarak diğer eşin ekonomik durumunu olumsuz etkileyebilir, bu durumda nafaka ödeme yükümlülüğü söz konusu olur. Ancak, ağır kusurlu eş, nafaka talep edemez. Bu, Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi gereğince, kusurlu tarafın nafaka talep etme hakkının ortadan kalktığı bir durumdur.
Mahkemeler, nafaka miktarını belirlerken eşlerin ekonomik durumunu, boşanma nedeniyle yaşanacak olan mali kayıpları ve yaşam standartlarını göz önünde bulundurur. Eğer ağır kusurlu eş nafaka talep ederse, bu talep mahkeme tarafından reddedilebilir.
ZİNA VE ÇOCUKLARIN VELAYETİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Boşanma davalarında, özellikle çocukların velayeti, taraflar arasında en önemli ve hassas meselelerden biridir. Zina nedeniyle açılan boşanma davalarında da, çocukların velayeti belirlenirken en önemli kriter çocuğun üstün yararı ilkesidir. Bu ilke, her zaman çocuğun fiziksel, psikolojik ve duygusal gelişimini en iyi şekilde destekleyecek olan ortamın sağlanması gerektiğini vurgular. Mahkeme, velayet konusunda karar verirken yalnızca ebeveynlerin kusur durumlarına bakmaz; bunun yanında çocuğun yaşadığı çevre, psikolojik durumu, eğitim durumu, sağlık ihtiyaçları ve ailesel dinamikler gibi pek çok farklı faktörü de dikkate alır.
Zina, bir eşin boşanma davasında kusurlu olmasına neden olan bir durumdur ve bu durum, çocuğun bakımını sağlayacak ebeveynin seçilmesinde etkili olabilir. Ancak, zina eylemi tek başına velayet hakkının belirlenmesinde belirleyici bir faktör değildir. Ebeveynin yaptığı aldatmanın, çocuğun psikolojik ve duygusal gelişimine olumsuz bir etkisi olup olmadığı mahkeme tarafından değerlendirilir. Bu sebeple, her iki tarafın da çocukları ile kurduğu ilişki, sevgi ve bakım sorumluluğu göz önünde bulundurularak velayet kararı verilir.
Eğer zina eden eş, çocukların bakımına ve eğitimi için gerekli olan maddi ve manevi desteği sağlayamayacak durumda ise, yani çocuğun bakımını ve eğitimini üstlenmeye yeterli maddi ve duygusal kapasiteye sahip değilse, daha az kusurlu olan eşin çocukların velayetini alma ihtimali artar. Mahkeme, çocukların en iyi şekilde büyümesi ve gelişmesi için en uygun koşulları sağlayacak ebeveyni seçmeye çalışır.
Ayrıca, mahkeme, her iki ebeveynin de çocuğa karşı olan duygusal bağlarını, çocuğun ihtiyaçlarını ne kadar karşıladıklarını, çocuğun ruhsal durumu ve eğitim koşullarını da dikkate alır. Zina nedeniyle velayet hakkı elinden alınan eş, çocuğun bakımına yönelik ekonomik katkı yapabilecekse, yine de velayet hakkı verilebilir. Zina ve kusur, yalnızca tek başına velayet kararını etkileyecek bir faktör değildir.
Bu bağlamda, çocukların üstün yararı ilkesi her zaman en ön planda tutulur. Mahkeme, bir eşin kusuruna bakmaksızın, çocuğun psikolojik gelişimi, güvenliği ve ihtiyaçları açısından en uygun olan tarafı velayet hakkı ile ödüllendirir. Bununla birlikte, çocukların yaşadığı ortamın da önem taşıdığı unutulmamalıdır. Zina, yalnızca velayet hakkını belirlemede etkili olan bir unsur olmakla birlikte, çocuğun sağlıklı bir gelişim göstermesi için aile içindeki genel huzur ve uyumlu ilişkiler de önem arz eder.
ALDATMA SONRASI EVLİLİK DEVAM ETTİRİLEBİLİR Mİ?
Türk Medeni Kanunu’na göre, zina nedeniyle boşanma davası açıldıktan sonra, eşin affetmesi halinde, dava süreci devam edemez ve boşanma hakkı düşer. Yani, affetme durumunda, zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı geçerliliğini kaybeder. Affetme, açık veya örtülü olabilir. Açık affetme, eşin doğrudan zina eylemini kabul etmesi ve evliliği sürdürme kararı alması anlamına gelir. Örtülü affetme ise eşin, zina eylemi sonrasında birlikte yaşamaya devam etmesi şeklinde gerçekleşir.
Bu durumun hukuki dayanağı, Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi ile açıklanır. Burada, eşlerin birbirlerinin kusurlarını affetmiş olmaları, boşanma davasının ileriye dönük olarak açılmasına engel teşkil eder.
Yargıtay kararlarına göre, affetme fiilinin kanıtlanması oldukça zor olabilir, ancak eşin affetmesi, evlilik birliğinin devamına yönelik bir irade beyanıdır ve bu durum ilerleyen zamanlarda boşanma davası açılmasının önüne geçer.
ALDATMA DURUMUNDA EŞLERİN HAKLARI NELERDİR?
Aldatma, boşanma davalarında önemli bir konu olup, aldatılan eşin bazı hakları vardır. Zina nedeniyle boşanma davası açan eş, nafaka talep etme, çocukların velayetini isteme, maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir.
Boşanma sürecinde, aldatılan eşin talepleri şunlar olabilir:
- Yoksulluk Nafakası: Maddi olarak zorluk çeken eş, yoksulluk nafakası talep edebilir.
- İştirak Nafakası: Çocukların bakımına yönelik nafaka talep edilebilir.
- Tedbir Nafakası: Boşanma davası sürecinde, geçici olarak nafaka talep edilebilir.
Mahkemeler, nafaka miktarını belirlerken eşlerin ekonomik durumu, boşanma nedeniyle yaşanacak olan maddi kayıplar ve çocukların bakım ihtiyaçları gibi faktörleri göz önünde bulundurur. Ayrıca, maddi ve manevi tazminat talepleri için, mahkeme, eşin psikolojik durumunu, yaşadığı sıkıntıları ve toplumdaki itibarını da dikkate alır.
ALDATMA NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI NE KADAR SÜRER?
Zina nedeniyle boşanma davaları, mahkeme yoğunluğuna ve davanın karmaşıklığına göre değişiklik gösterebilir. Ortalama olarak, yerel mahkemede bir boşanma davası 1-1,5 yıl sürebilir. Eğer davada istinaf ve temyiz başvurusu yapılırsa, süreç 3 yıla kadar uzayabilir.
Öte yandan, anlaşmalı boşanma davalarında süreç çok daha hızlı işler. Anlaşmalı boşanma, tarafların tüm maddi ve manevi konularda anlaşması durumunda, dava süreci genellikle 3-6 ay gibi bir süre içinde tamamlanabilir.
SIKÇA SORULAN SORULAR
Aldatma Nedir?
Taraflardan birinin eşi dışında biriyle eşinin rızası olmaksızın cinsel, duygusal veya sosyal şekilde ilişki kurmasıdır. Bu hallerde sadakatsizlik ve güven sarsıcı eylemlerle evlilik temelinden sarsıldığı kabul edilecektir. Cinsel birliktelik veya bu anlama gelen hareketler olması halinde ise zina gerçekleştiği kabul edilecektir.
Cinsel Birleşme Olmadan Zina Sayılır Mı?
Zina, cinsel birleşme veya buna teşebbüs ile gerçekleşir. Önemli olan, tarafların kastıdır ve niyetli bir şekilde bu eylemin gerçekleştirilmesidir. Cinsel birleşme olmasa da, cinsel bir hareketin yapılması zina sayılabilir. Zina davalarında, davranışın doğası ve amacı da dikkate alınır.
Zina Davasında Deliller Neler Olabilir?
Zina davalarında, olayın niteliğine göre hukuka aykırı olmayan her türlü delil kabul edilebilir. Bu deliller arasında tanık ifadeleri, dijital kanıtlar ve yazılı mesajlar da yer alabilir. Delillerin hukuka uygun şekilde toplanması önemlidir. Davada, hangi delillerin kullanılacağı, olayın koşullarına bağlı olarak değişir.
Zina Suç Mudur?
Yeni Ceza Kanunu’na göre zina, suç olarak kabul edilmez. Ancak, evlilik birliği ihlali ve kişisel hak ihlali olarak değerlendirilir. Zina, cezaî değil, medeni hukuk çerçevesinde boşanma ve tazminat gibi konularda etkili olabilir.
Zina Boşanmada Mal Paylaşımını Etkiler Mi?
Zina eden eşin mal paylaşımındaki hakkı, mahkeme tarafından azaltılabilir veya tamamen kaldırılabilir. Bu durum, tarafların davranışlarına ve evlilik süresindeki sadakatsizlik düzeyine göre değişebilir. Zina nedeniyle eşler arasında daha adil bir paylaşım yapılması hedeflenebilir.
Zina Nedeniyle Tazminat Talep Edilebilir Mi?
Evet, maddi ve manevi tazminat talep edilebilir. Maddi tazminat, mağdur eşin zararını karşılamak amacıyla istenebilir. Manevi tazminat ise eşin duygusal ve psikolojik zararlarını telafi etmek için talep edilir. Bu tazminatlar, mahkemenin takdirine göre belirlenir.
Whatsapp Mesajları Zina Kanıtı Olabilir Mi?
Whatsapp mesajları hukuka uygun şekilde elde edildiği takdirde zinaya delalet teşkil edebilmektedir. Bu tür dijital kanıtlar, tarafların sadakatsizliğini gösterebilir. Ancak mesajların doğruluğu ve elde edilme şekli önemlidir. Mahkeme, bu tür delilleri kabul etmeden önce detaylı inceleme yapacaktır.
Zina Nedeniyle Açılan Dava Geri Çekilebilir Mi?
Açılan dava geri çekilebilir. Bu durumda, zina affedilmiş sayılacak ve aynı eyleme dayalı olarak tekrar dava açma hakkı düşecektir.
Aldatma Davasında 3 Kişi Mahkemeye Çağrılır Mı?
Tanık olarak istenildiği kadar kişi gösterilebilecektir. Ancak mahkemelerde tanıkların dinlenme kolaylığı sağlamak için maksimum uygulamada 4 tanık gösterilmektedir. Tanıkların ifadeleri, davanın seyrini etkileyebilir. Tanık sayısı, delil toplama sürecine bağlı olarak değişebilir.
Aldatmayı Kanıtlamak İçin Ne Yapmak Gerekir?
Zina nedenine dayalı boşanma dosyasında tüm deliller dava dilekçesi ekine sunularak veya toplanacak deliller uygun bir şekilde sunulmalıdır. Bu deliller, mesajlaşmalar, tanık ifadeleri ve dijital kanıtlar olabilir. Delillerin hukuka uygun bir şekilde sunulması önemlidir. Elde edilen delillerin geçerliliği, mahkeme tarafından değerlendirilecektir.
Duygusal Aldatma Nedir?
Duygusal aldatma, başka bir kimseyle duygusal birliktelik yaşanmasıdır. Bu, eşin duygusal ihtiyaçlarının başkası tarafından karşılanması durumudur. Duygusal aldatma, cinsel birleşme olmadan da evlilikteki güveni sarsabilir. Eşler arasındaki duygusal bağın zedelenmesi, evlilik için ciddi bir tehdit oluşturur.
Mesajlaşmak Aldatma Sayılır Mı?
Mesajlaşma içeriğine göre aldatma durumu değişebilir. Gece geç saatlerde ve sürekli olarak başkasıyla mesajlaşmalar, Yargıtay kararlarına göre aldatma olarak kabul edilebilir. Ancak, yalnızca bir kez gerçekleşen mesajlaşma her zaman aldatma sayılmaz. Eylemin sıklığı ve içeriği, aldatma olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini belirler.