İÇİNDEKİLER
- İLGİLİNİN (MAĞDURUN) RIZASI
- İLGİLİNİN RIZASININ GEÇERLİLİK ŞARTLARI
- İLGİLİNİN RIZASI HANGİ DURUMLARDA GEÇERSİZDİR?
- KİŞİNİN MUTLAK SURETLE TASARRUF EDEBİLECEĞİ HAKLARI
- KİŞİNİN TASARRUF EDEMEYECEĞİ HAKLARI NELERDİR?
- TIBBİ MÜDAHALELER VE İLGİLİNİN RIZASI
- ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
- HARBİYE HUKUK BÜROSU OLARAK CEZA HUKUKUNA YÖNELİK HİZMETLERİMİZ
- SIKÇA SORULAN SORULAR
İLGİLİNİN (MAĞDURUN) RIZASI
İlgilinin rızası, üzerinde tasarruf etme yetkisi olan haklarına karşı gerçekleştirilen ve bu hakları tehlikeye sokan bir davranışın, hakkı zarara uğrayan tarafından kabul edilmesi olarak tanımlanır. Türk ceza hukuku sistemimizde ilgilinin rızası hukuka uygunluk sebeplerinden biri olarak düzenlenmiştir. Hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı halinde fiilin hukuka aykırılığı ortadan kalkar ve fiil hukuk tarafından meşru kabul edilen bir fiil olarak görülür. Dolayısıyla da ilgilinin rızası çerçevesinde işlenen fiillere karşılık olarak ceza verilmeyeceği ceza sistemimiz tarafından kabul edilmiştir.
İLGİLİNİN RIZASININ GEÇERLİLİK ŞARTLARI
İlgilinin rızasına ilişkin hukuki düzenleme Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesinin 2. fıkrasında hüküm bulmuştur. Buna göre “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” denilmiştir. Madde hükmü açıkça hangi koşullar doğrultusunda ilgilinin rızasının varlığının kabul edileceğini ifade etmektedir. Ancak aşağıda sıralanan koşulların varlığı halinde ilgilinin rızası hükümleri uygulanabilecek ve fail cezalandırılmayacaktır.
- Kişinin Suçun Konusu Üzerinde Serbestçe Tasarruf Hakkına Sahip Olması Gerekmektedir.
Kanun hükmünde de açıkça görüldüğü üzere ilgilinin rızası yalnızca mutlak şekilde üzerinde tasarruf edilebilen haklar bakımından uygulanabilmektedir. Diğer bir deyişle, kişinin üzerinde mutlak şekilde tasarruf edemediği haklar bakımından ilgilinin rızası, hukuka uygunluk sebebi doğurmayacaktır. Kişinin hangi hakları üzerine mutlak tasarruf yetkisi olduğu ise hukuk düzenimize hâkim olan genel ilkeler ışığında belirlenecektir.
- Kişinin Rıza Gösterme Ehliyetini Haiz Olması Gerekmektedir.
Kural olarak temyiz kudretine sahip olan herkesin rıza verme ehliyeti olduğu kabul edilir. Belirtmek gerekir ki kanun hükmünde özel olarak rızaya ehliyet açısından mağdurun yaşı belirtildiyse, bu yaş sınırına uymak gerekir ve dolayısıyla bu yaş sınırının altında kalan ilgilinin rızasının geçerli olmayacağının kabulü gerekmektedir.
Birden fazla ilgili varsa, bunların hepsi rıza bakımından ayrı ayrı beyanda bulunmalıdırlar. Ayrıca bazı durumlarda hak sahibi kişi rıza göstermektedir fakat buna ilişkin kararını temsilci aracılığıyla açıklamaktadır. Belirtmek gerekir ki temsilci aracılığıyla açıklanan ilgilinin rızası geçerli kabul edilir ancak temsilcinin açıklamalarının hak sahibinin kararına uygun olması gerekmektedir.
- Rızanın Açıklanması Gerekmektedir.
Rıza beyanı açık, kapalı, yazılı veya sözlü olabilir. İlgilinin rızasına ilişkin beyanının mutlaka suçtan önce veya suçun icra hareketlerinin devam ettiği anda açıklanması gerekmektedir. Keza ilgilinin rızasının geri alınması da mümkündür. Rızanın suç işlendiği anda geri alınması durumunda, geri alma anından itibaren fiil hukuka aykırı hale gelecektir.
Belirtmek gerekir ki failin hareketlerinin son bulmasından sonra verilen rıza icazet olarak adlandırılır. İcazet durumunda ise hukuka aykırı olan bir fiil, hukuka uygun hale gelmeyecektir.
İLGİLİNİN RIZASI HANGİ DURUMLARDA GEÇERSİZDİR?
Geçerli bir rızanın varlığı için öncelikle kişinin rıza vermeye ehil olması gerekmektedir. Rıza vermeye ilişkin ehliyetin yokluğu başlı başına verilen rızanın geçersizliği sonucunu doğurur ve bu durumda ilgilinin rızasının şartları oluşmayacaktır. Bu sebeple en başta bakılması gereken şey kişinin rıza vermeye ehil olup olmadığıdır.
İlgilinin rızası, iradi olarak verilmiş olmalıdır. Bu durumda tehdit, hile ve cebir altında verilen rızanın da geçerli bir rıza olmayacağı ve ilgilinin rızası şartlarının oluşmayacağı kabul edilmelidir. Nitekim tehdit, hile ve cebir kişinin iradesini etkileyen durumlardır ve irade bozukluğuna sebebiyet vermektedir. İrade bozukluğunun varlığı halinde verilen rıza, geçersizlik sonucunu doğuracaktır. O halde tehdit, hile ve cebir gibi irade bozukluklarının varlığı halinde verilen rıza bakımından ilgilinin rızası şartlarının oluşmayacağını söylemek gerekir. İlgilinin rızası şartlarının oluşmadığı noktada ise kişinin ilgilinin rızası hükmünden yararlanarak cezalandırılmaması yoluna gidilemeyecektir.
KİŞİNİN MUTLAK SURETLE TASARRUF EDEBİLECEĞİ HAKLARI
Kişi hukuken koruma altına alınmış bazı haklar bakımından bunlar üzerinde serbestçe ve mutlak suretle tasarruf edebilme hakkına sahiptir. Tasarruf kavramı, ilgilinin sahip olduğu haklar üzerinde serbest hareket edebilmesi ve bu hakları kullanabilmesi anlamına gelmektedir. Mutlak suretle ve serbestçe tasarruf hakkının sınırını ise hukuk ve ahlak çizmektedir. Zira kişi hakları üzerinde hukuka ve ahlaka aykırı düşecek şekilde serbestçe tasarruf edemeyecektir.
Hangi hakların mutlak suretle tasarruf edilebilecek haklar olduğu konusunda hukukun genel ilkelerinden yola çıkmak gerekmektedir. Bu haklara çeşitli örnekler verilebilmektedir, ilgilinin rızası kapsamına giren haklardan bazılarına aşağıda değinilmiştir.
Malvarlığına ilişkin haklar, kişinin üzerinde serbestçe ve mutlak şekilde tasarruf edebileceği haklardandır ve dolayısıyla ilgilinin rızası hükümlerinin kapsamı içindedir. Kanunun malvarlığına ilişkin hakların belirli şekilde kullanılmasını yasakladığı hallerde, yasaklanan alana ilişkin verilen rıza, ilgilinin rızası kapsamında bir hukuka uygunluk nedeni oluşturmaz.
Takip edilmesi şikâyete bağlı olan suçların da büyük çoğunluğu yine kişinin üzerine mutlak ve serbestçe tasarruf edebileceği haklar alanına girmektedir. Bununla birlikte kişinin kendi şerefi üzerine de mutlak şekilde tasarruf hakkının kabulü gerekmektedir. Fakat kişi yalnızca kendi şerefi üzerinde tasarruf yetkisini haizdir, kendisinden başkasının şerefini ihlal edecek şekilde işlenen suçlar bakımından bu tasarruf yetkisini haiz değildir.
Kişi özgürlüğü hakkı da üzerinde mutlak suretle serbestçe tasarruf edilebilen haklardandır ve ilgilinin rızası kapsamında değerlendirilir. Kişiler özgürlükten tam anlamıyla vazgeçme anlamına gelmeyen ve ayrıca hukuka ve ahlaka aykırı olmayan sınırlayıcı tasarruflarda bulunabilmektelerdir. Kişi özgürlüğünün sınırlı süreyle kısıtlanmasına ilişkin ilgilinin rızası hukuken geçerli olacağından, özgürlüğü kısıtlamaya yönelik bir fiil de hukuka uygun olarak kabul edilecektir.
Cinsel özgürlük hakkı da kişinin mutlak suretle ve serbestçe üzerinde tasarruf edebileceği haklardan kabul edilmektedir. Bu sebeple de kişinin cinsel hayatına ilişkin özgürce karar verebilme hakkı vardır. Bu hak kapsamında kişinin evlilik birliği içinde değilken kimlerle cinsel ilişki kurabileceği, çocuk yapmak veya yapmamak konusundaki tercihi, çocuk sayısını tercih etme gibi çeşitli özgürlükler girmektedir. Nitekim burada da kişinin cinsel özgürlüğünden tamamen vazgeçmesi ya da hukuka aykırı olacak şekilde bu hakkın kullanılması mümkün olmayacaktır. Hukuka aykırılık boyutuna varmayacak şekilde cinsel özgürlük hakkının kullanılması ilgilinin rızası kapsamında kabul edilir.
Örneğin TCK hükümleri arasında fuhuş yaptırmak için kadın tedarik edilmesi fiili suç olarak kabul edilmiştir, dolayısıyla fuhuş için rıza verilmesi durumunda ilgilinin rızası hükümlerine gitmek mümkün olmayacaktır zira kadının iradesi hukuka uygun olarak kabul edilmez.
KİŞİNİN TASARRUF EDEMEYECEĞİ HAKLARI NELERDİR?
İlgilinin rızası şartlarının oluşabilmesi için bu rızanın, kişinin mutlak suretle üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği haklar için veriliyor olması gerekmektedir. Fakat bazı haklar bakımından kişi mutlak suretle tasarruf edemez. Bu haklar bakımından ilgilinin rızasının olması bir şeyi değiştirmeyecektir.
Kişinin mutlak suretle üzerinde tasarruf edemeyeceği hakların başında yaşam hakkı gelmektedir. Yaşam hakkı en temel insan hakkı olarak karşımıza çıkmaktadır, diğer hakların yaşam hakkından sonra geldiği hukukçular tarafından kabul edilmiştir. En temel hak olması dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de mutlak hak olarak düzenlenmiştir. Bu hak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da madde 17 hükmüyle koruma altına alınmıştır. Bu bağlamda yaşam hakkı herkese karşı ileri sürme imkânı bulunan ve devredilemeyen haklardan biridir. Yaşam hakkı mutlak korunan bir hak niteliğinde olduğundan hukuki olarak kişinin üzerinde mutlak suretle ve serbestçe tasarruf yetkisi olmayan haklardan biridir, dolayısıyla ilgilinin rızası hükümlerinin de kapsamı dışındadır. Kişiler yaşam haklarından vazgeçtiklerine ilişkin açıkça rıza verseler de bu açıklamalarının hukuken geçersiz olduğu kabul edilir.
Devlete karşı işlenen suçlar da kişinin tasarruf edemeyeceği haklar başlığı altında değerlendirilmelidir. Devletin bağımsızlığına, bütünlüğüne karşı işlenebilen suçlar kapsamında suçun mağduru ilgilinin rızası olsa dahi suçtan zarar görenin devlet olması dolayısıyla işlenen fiil suç niteliğini haiz olmaya devam edecektir.
TIBBİ MÜDAHALELER VE İLGİLİNİN RIZASI
Tıbbi müdahaleler kapsamında rızayı kullanacak kişi hastadır. Burada hasta, vücut bütünlüğü üzerine gerçekleştirilecek tıbbi müdahaleye rıza gösterip göstermemek hakkına sahiptir ve bu hakkını serbestçe kullanabilmesi gerekmektedir. Tıbbi müdahaleler bakımından hasta, neye rıza göstereceği konusunda açıkça bilgilendirilmiş ve haberdar edilmiş olmalıdır, burada bu bilgilendirme görevi hekime düşmektedir. İlgilinin rızasının geçerli olabilmesi için hekim tarafından hastaya tıbbi müdahaleye ilişkin her çeşit bilgi aktarılması gerekmektedir ve hasta bu doğrultuda aydınlatılmalıdır. Aksi halde ilgilinin rızası şartları oluşmayacaktır ve bu hükümlerden yararlanmak mümkün olmayacaktır.
ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
“Yargıtay 13. Ceza Dairesi 2014/16390 E. , 2015/3661 K.
B-Suça sürüklenen çocuk … hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
5237 sayılı TCK’nin 26/2. maddesi uyarınca ‘ilgilinin rızası’ hukuka uygunluk nedenleri arasında sayılmış olup, şikayetçinin 11.10.2012 tarihli duruşmada ‘ben zarar verilmeden önce evimin yanındaki bahçede bulunan ağaçlarımdaki meyvelerden komşularımın faydalanmalarına müsaade etmiştim’ diye belirtmiş olması, suça sürüklenen çocuğun şikayetçinin konutunun eklentisi olan bahçesine kiraz yemek amacıyla gündüz saatlerinde girmesi fiilinde ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeninin somut olayda mevcut olması sebebiyle suça sürüklenen çocuğun 5271 sayılı CMK‘nin 223/2-d bendi gereğince atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye kısmen uygun kısmen aykırı olarak BOZULMASINA, 05.03.2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.”
“Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2007/7544 E., 2010/5926 K.
Kaçırıp alıkoyma suçundan sanık E…
… A…
…’un yapılan yargılanması sonunda; atılı suçtan beraatine dair, Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 03.03.2006 gün ve 2003/267 Esas, 2006/65 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi o yer C. Savcısı tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın on iki yaşını bitirmeyen mağdureyi rızasıyla kaçırıp alıkoyduğu mahkemece de kabul edilen olayda 5237 sayılı TCK’nin 26. maddesinde öngörülen şekilde bir hakkın kullanımı söz konusu olmadığı gibi, mağdurenin 15 yaşından küçük olması karşısında mümeyyiz olsa dahi rızasının fiili hukuka uygun hale getirmeyeceği ve cinsel amaçla kaçırıp alıkonulmasının 5237 sayılı TCK’nin 109/1, 109/3, 109/5 ve 765 sayılı TCK’nin 431. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturacağı gözetilerek, bunlardan lehine olan hükümlere göre cezalandırılması yerine, yasal olmayan gerekçeye dayanılarak beraatine karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve O Yer C. Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1 maddesi gözetilerek CMK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05.07.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
“Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/9516 E., 2019/4637 K.
Dolandırıcılık suçundan sanıkların beraatine ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık …’nin, katılana olan borçları nedeniyle, eşi olan diğer sanık …’ın yerine imza atmak suretiyle, 450 TL bedelli senedi katılana cirolayarak haksız yarar sağladıkları, bu suretle sanıkların dolandırıcılık suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda; sanık savunmaları, katılan beyanları, ilgili icra dosyası ile oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanık …’in, suça konu senedi sanık …’ın bilgisi ve rızası dahilinde …’ın yerine cirolamak suretiyle katılana vermiş olması ve söz konusu senede dayalı olarak sanık … hakkında başlatılan icra takibine yönelik herhangi bir itirazda da bulunulmaması karşısında, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, ilgilinin önceden verdiği açık ya da örtülü rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde zarar verme bilinci bulunmayacağından kastın varlığının ileri sürülemeyeceği, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığının kabul edilemeyeceği dikkate alınarak, sanıkların suç kastının bulunmadığı anlaşılmakla, sanıkların beraatlerine ilişkin mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılan vekilinin delillerin takdirinde hataya düşüldüğüne ve sanıkların atılı suçu işlediklerine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 02.05.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
HARBİYE HUKUK BÜROSU OLARAK CEZA HUKUKUNA YÖNELİK HİZMETLERİMİZ
Harbiye Hukuk Bürosu olarak ceza hukuku alanında her açıdan donanımlı bir kadro oluşturmuş olup bu ekip ile işe koyularak müvekkillerimize her türlü ceza davasında nitelikli bir hizmet sunmayı amaçlamaktayız. Ceza davası sürecinde müvekkillerimizi hakları bakımından detaylı olarak bilgilendirirken, uzman kadromuzla bu hakları korumak adına etkili bir savunma stratejisi ile ilerlemekte ve bu süreçte hukukun gereklerini geri plana atmayarak müvekkillerimize adil bir yargılanma imkânı sağlamayı amaçlamaktayız. Dava süreci konusunda müvekkilleri her aşama bilgilendirmekle ve en iyi şekilde hizmetlerimizi sunmakla, müvekkillerimize bekledikleri desteği ve bilgilendirmeyi sağlamaktan keyif duymaktayız.
SIKÇA SORULAN SORULAR
İlgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni mi?
Türk ceza hukuku sistemi bakımından ilgilinin rızası kurumu kanunumuzda bir hukuka uygunluk sebebi olarak düzenleme bulmuştur. Bir fiil bakımından hukuka uygunluk sebepleri mevcutsa, fiilin hukuka aykırılığı ortadan kalkacak ve normalde suç oluşturan fiil hukuk tarafından meşru kabul edilen bir fiil haline gelecektir. Bu durumda ilgilinin rızası şartları oluşmuşsa, mevcut fiilin hukuka aykırılık unsuru da ortadan kalkmış olarak kabul edilecektir. Dolayısıyla da ilgilinin rızası çerçevesinde işlenen fiillere karşılık olarak ceza verilmeyeceği ceza sistemimiz tarafından kabul edilmiştir.
İlgilinin rızası nedir örnek?
- Kişinin tıbbi müdahale türü olarak ameliyata izin vermesi. (Normalde kasten yaralamanın koşulları oluşacakken ilgilinin rızası doktorun fiilini hukuka uygun hale getirmektedir.)
- A’nın arkadaşı B’ye çantasındaki cüzdanını alması için izin vermesi. (Normalde koşullarına göre hırsızlık veya yağma suçlarından biri oluşacakken ilgilinin rızası ile B’nin davranışı hukuka uygun hale gelerek suç oluşturmamaktadır.)
- 19 yaşındaki A’nın, B ile cinsel ilişkiye girmek için rıza göstermesi. (Normalde TCK md. 102 cinsel saldırı suçunu oluşturabilecek bir fiil varken cinsel özgürlük hakkı doğrultusunda ilgilinin rızası fiili hukuka uygun hale getirerek suç olmaktan çıkartmaktadır.)
Rızanın hukuka uygunluk sebebi kabul edilmesi için aranan şartlar nelerdir?
İlgilinin rızasının hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilip de suçun hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırabilmesi için ilgilinin rızası şartları sağlaması gerekmektedir. İlgilinin rızasının şartlarının kümülatif olarak bulunması gerekmektedir. Bu koşullar Türk Ceza Kanunu’muzun 26. maddesinin 2. fıkrasında da açıkça düzenlenmiştir. Bu koşulları sıralamak gerekirse: a) kişinin üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir hakkı olmalıdır, b) kişinin rıza göstermeye ehil olması gerekir, c) rızanın açıklanması gerekir. Bu koşullar bir arada bulunmaktaysa bu durumunda ilgilinin rızası şartları oluşmuş demektir ve ilgilinin rızası geçerli kabul edilerek suç oluşturan fiilin hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırır, fiil hukuka uygun kabul edilir.
Örtülü rıza nedir?
İlgilinin rızası bakımından rıza belirli şekillerde olabilir. İlgilinin rızası açıkça beyan edilebileceği gibi, örtülü şekilde de beyan edilmiş olabilir. Örtülü rıza durumunda kişi açıklama yapmaktansa sessiz kalmakla birlikte iradesini açıklamış olmaktadır. Fakat ilgilinin rızasının açıklanması bakımından kişi iradesini özgürce açıklıyor olmalıdır; yani tehdit, hile, cebir altında irade açıklaması yapmıyor olması gerekmektedir zira öyle bir durumda irade bozukluğu hali söz konusu olacaktır ve bu durum rızayı sakatlayacaktır. Özetle ceza hukuku bakımından mutlaka açık rıza aranmaz, geçerli olduğu sürece örtülü (zımni) rıza da geçerli kabul edilir.
Varsayılan rıza nedir?
İlgilinin rızası genel hükümlerde hukuka aykırılığı ortadan kaldıran rıza olarak düzenlenmekle birlikte bazı suçlar bakımından da tipikliği ortadan kaldıran rıza (örneğin TCK Md. 116 konut dokunulmazlığının ihlali) olarak düzenlenmiştir. İlgilinin rızası alınması gerekirken o anda alınamıyorsa, mevcut olayın koşulları tüm detaylarıyla değerlendirilmek suretiyle ilgiliye sorulabilseydi rıza vereceği şeklinde haklı bir çıkarım yapılabiliyorsa, buna varsayılan rıza denilir. Belirtmek gerekir ki varsayılan rızada ilgilinin rıza açıklaması bulunmamaktadır, burada objektif bir değerlendirme yapılarak ilgilinin rızası olduğu varsayılmak suretiyle failin fiili hukuka uygun kabul edilmektedir.
Tipikliği kaldıran rıza nedir?
Suç tipi açısından failin eyleminin ilgilinin rızası olmadan işlenmesi cezalandırılmaktaysa bu çeşit suçlar bakımından ilgilinin rızası bakımından tipikliği kaldıran bir etkisi olduğu kabul edilir. Sadece ilgilinin rızası hilafına işlenebilen suçlar söz konusuysa, ilgilinin rızası tipikliğin gerçekleşmesine engel olmaktadır. Örneğin konut dokunulmazlığını ihlal suçu bakımından bu suçun gerçekleşebilmesi için ilgilinin rızası olmaksızın konuta girilmiş olması aranmaktadır, dolayısıyla ilgilinin muvafakati varsa bu suçun oluşmasını engeller. Özetle, kanunda fiilin hak sahibinin rızası hilafına işlenebileceği açıkça yazıyorsa ya da zımni olarak fiilin ilgilinin iradesi/rızası olmadan işlenmesi bekleniyorsa, bu durumlarda ilgilinin rızası tipikliği kaldıran bir rıza olarak ortaya çıkacaktır.
İfsat edilmiş rıza nedir?
Cinsel özgürlük hakkı, kişinin üzerinde mutlak suretle serbestçe tasarruf edebileceği ve ilgilinin rızası kapsamında değerlendirilecek haklardandır. Kişiler, rızaları dahilinde cinsel ilişkiye girme özgürlüğüne sahiptirler. Fakat ortada ilgilinin rızası yoksa, gerçekleştirilen fiil cinsel saldırı (TCK Md. 102) suçunu oluşturacaktır.
Rıza, kişinin iradesiyle doğrudan bağlantılı bir kurumdur ve kişi özgür iradesiyle bir duruma rıza gösterdiği taktirde rızası geçerli kabul edilir. Bazı durumlarda ise kişinin iradesi fesada uğratılarak rıza elde edilir ve bu durumlarda irade bozukluğu halinin mevcudiyeti kabul edilerek rıza geçerli bir rıza olarak görülmez.
Yargıtay kararlarında da hile yoluyla fesada uğratılmış rızanın varlığı halinde bu rızanın geçerli olmayacağı yönünde içtihat oluşturulmuştur. Nitekim hile yoluyla fesada uğratılmış halde elde edilen rızanın ifsat edilmiş rıza olduğunu vurgulayan Yargıtay, bu şekilde cinsel ilişkiye girilmiş olmasında ilgilinin rızasını kabul etmeyerek TCK Md. 102 uyarınca cinsel saldırı suçundan hüküm kurmuştur.
Beyza Sultan TÜRKMEN