Ceza hukuku ilkelerinin, adaletin sağlanması, insan haklarının korunması ve suçun önlenmesi adına kritik bir önemi bulunmaktadır. Ceza, bir suçun işlenmesi sonucunda devlet tarafından uygulanan yaptırımlardır. Ceza, toplumun düzenini korumak, bireylerin haklarını güvence altına almak ve suç işleyen bireyleri rehabilite etmek amacı taşır.
İÇİNDEKİLER
- CEZA NEDİR? CEZA HUKUNUN AMACI NEDİR?
- EVRENSEL CEZA HUKUKU İLKELERİ NEDİR? NE İŞE YARAR?
- KANUNİLİK İLKESİ NEDİR?
- TİPİKLİK NEDİR?
- KANUNİLİK İLKESİNİN AMACI NEDİR?
- EŞİTLİK İLKESİ NEDİR? NE SAĞLAR?
- KUSURSUZ SUÇ VE CEZA OLMAZ İLKESİ NEDİR?
- CEZALARIN ŞAHSİLİĞİ İLKESİ NEDİR?
- HUKUK DEVLETİ İLKESİ NEDİR?
- MÜLKİLİK İLKESİ NEDİR?
- MUHAKEMEYE İLİŞKİN İLKELER; LEHE YORUMLAMA İLKESİ NEDİR?
- GERİYE YÜRÜME YASAĞI NEDİR?
- LEHE YORUMLAMA İLKESİNİN İSTİSNALARI
- EVRENSEL BİR MUHAKEME İLKESİ; ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ NEDİR?
- ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ NEDEN GEREKLİDİR?
- ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
- HARBİYE HUKUK BÜROSU OLARAK CEZA HUKUKUNA YÖNELİK HİZMETLERİMİZ
- SIKÇA SORULAN SORULAR
- Lehe Kanun Geçmişe Yürür Mü?*
- Lehe Olan Hükümler Nelerdir?
- Kanunilik İlkesinin Anlamı Nedir?
- Hukuk Devleti İlkesi Nedir?
- Hümanizm İlkesi Nedir?
- Masumiyet Karinesi Nedir?
- Şüpheden Dolayı Ceza Verilir Mi?
- Sanık Suçsuz Olduğunu İspatlamak Zorunda Mıdır?
- Şüpheli Suçunu Kabul Etmezse Ne Olur?
- Mülkilik İlkesi Nedir?
- Kanunu Bilmemek Mazaret Sayılır Mı?
CEZA NEDİR? CEZA HUKUNUN AMACI NEDİR?
Ceza hukuku, devletin hukuka aykırı davranışlar karşısında uyguladığı yaptırımları düzenleyen bir hukuk dalıdır. Bu alan, yasaların ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan sonuçları ve bu ihlallere karşı alınan önlemleri inceleyen bir bilim dalı olarak öne çıkar. Ceza hukuku, toplumsal düzeni tehdit eden eylemleri tanımlayan ve bu eylemler için belirlenen cezaları içeren bir kurallar bütünü sunar.
Ceza hukuku, genel olarak iki ana bileşenden oluşmaktadır. İlk bileşen, suçları tanımlayan kuralları kapsar. Bu kurallar, hangi davranışların suç olarak kabul edileceğini belirler. İkinci bileşen ise, bu suçların işlenmesi durumunda uygulanacak yaptırımları belirleyen kurallardan oluşur. Modern ceza hukukunda cezalar, yalnızca işlenen suçların bir sonucu olarak değil, aynı zamanda kamu güvenliğini sağlamak amacıyla da uygulanmaktadır. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nda “yaptırım” başlığı altında tanımlanan cezalar, suçun niteliğine ve sonuçlarına göre belirlenmektedir.
Sonuç olarak, ceza hukukunun esas amacı, bireylerin hak ve özgürlüklerini korumanın yanı sıra kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak, hukuk devletinin temel prensiplerini gözetmek, kamu sağlığını ve çevreyi korumak, toplumda barışın tesis edilmesine katkıda bulunmak ve suç işlenmesini önleyerek toplumu korumaktır. Bu hedeflere ulaşmak için ceza hukuku, çeşitli yaptırımlar ve önlemler öngörmektedir.
EVRENSEL CEZA HUKUKU İLKELERİ NEDİR? NE İŞE YARAR?
Evrensel ceza hukuku ilkeleri:
- Hukuk Devleti İlkesi
- Kusur İlkesi
- Hümanizm İlkesi
- Ceza Hukukunun Son Çare Olması İlkesi
Evrensel ceza hukuku ilkeleri, uluslararası hukukta ve çeşitli uluslararası sözleşmelerde yer alan, ceza hukuku uygulamalarında uyulması gereken temel prensiplerdir. Ceza hukuku ilkeleri, adaletin sağlanması, insan haklarının korunması ve suçun önlenmesi adına kritik bir rol oynar. Evrensel ceza hukuku ilkeleri, bireylerin haklarının korunması amacıyla geliştirilmiştir. Ceza hukuku ilkeleri, özellikle insan hakları ihlalleriyle mücadelede önemli bir rol oynar ve devletlerin bireylere karşı sorumluluklarını belirler. Ayrıca, ceza hukuku ilkeleri, adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve kanunilik ilkesi gibi kavramları içerir ve bu sayede bireylerin adil bir yargılama sürecinden geçmesini sağlar. Ceza hukuku ilkeleri, suç ve ceza arasında orantılılık ilkesini de barındırarak, verilen cezaların işlenen suçun ağırlığına uygun olmasını garanti eder. Evrensel ceza hukuku ilkeleri, aynı zamanda devletler arası iş birliğini güçlendirir ve uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde rehberlik eder. Ülkeler, ceza hukuku ilkeleri doğrultusunda yasalarını düzenleyerek, uluslararası standartlara uyum sağlamaya çalışır. Ceza hukuku ilkeleri, hukukun üstünlüğünü tesis etme ve bireylerin haklarını güvence altına alma noktasında kritik bir öneme sahiptir.
KANUNİLİK İLKESİ NEDİR?
Ceza hukuku ilkelerinden biri olan kanunilik ilkesi, TCK’nin ikinci maddesinde açıklanmaktadır. TCK’nin ikinci maddesinin birinci fıkrasına göre; “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.”
Türk Ceza Kanunu‘nda suç ve cezada kanunilik ilkesi, suçların ve cezaların yalnızca yazılı yasalarla belirlenebileceğini ifade eder. Kanunilik ilkesine göre, bir eylem kanunlarda açıkça suç olarak tanımlanmıyorsa, o eylemden dolayı kimseye ceza verilemez. Ayrıca, kanunilik ilkesi gereğince geleneksel örf ve adetler, suç ve ceza belirlemede dikkate alınmaz; bu durum, toplumsal değerler veya ahlaki normlar için de geçerlidir.
Kanunların, suçları ve cezaları belirlerken net ve anlaşılır bir şekilde yazılması gerekmektedir. Yasaların, herkesin kolayca anlayabileceği bir dille düzenlenmesi önemlidir. Ceza hukuku ilkeleri, suç ve ceza hükümlerinin genişletici yorumlara tabi tutulamayacağını da vurgular; bu da yasaların kesinliğini ve belirliliğini artırarak hukuki güvenliği sağlar.
Bir davranışın suç sayılıp sayılmayacağını anlamak için öncelikle kanunlara başvurmak gereklidir. Kanunlar, bazı durumlarda suçları doğrudan tanımlarken, bazı durumlarda suç tanımını yapmadan, suç kapsamı dışında kalan durumları belirtebilir. Söz konusu bir davranış, kanunda açıkça belirtilen suç tanımına uymuyorsa, bu davranış suç olarak değerlendirilmez ve dolayısıyla cezalandırılamaz.
Ceza hukuku ilkeleri, suçların yasallığı ilkesine vurgu yapar ve cezai müeyyidelerin yanı sıra güvenlik tedbirlerinin de yasal bir dayanağa dayanması gerektiğini ifade eder. Bu bağlamda, kanunda yer almayan bir güvenlik tedbiri uygulanamaz. Eğer bir tedbir yasal olarak tanımlanmamışsa, bu durum kanunilik ilkesine aykırı olur.
TİPİKLİK NEDİR?
Tipiklik, bir eylemin belirli bir suç tanımına uymasıdır. Bu, ceza hukukunda belirli bir davranışın suç olarak kabul edilebilmesi için o davranışın yasada net bir şekilde tanımlanmasını gerektirir.
Tipe uygunluk, mevcut olmaları halinde kanun koyucunun bir hukuksal sonuca bağladığı olayların tümüdür.[1]
KANUNİLİK İLKESİNİN AMACI NEDİR?
Kanunilik ilkesi, hukuk devletinin temel unsurlarından biridir ve bireylerin haklarının korunmasını, adaletin sağlanmasını ve keyfi yönetimden kaçınılmasını amaçlar. Kanunilik ilkesinin başlıca amaçları şunlardır:
- Hukukun Üstünlüğü: Kanunilik ilkesi, herkesin yasalar önünde eşit olduğunu ve hukukun herkes için geçerli olduğunu vurgular. Bu, bireylerin, devletin ve diğer hukuk kişiliklerinin kanunlara uyması gerektiği anlamına gelir.
- Birey Haklarının Korunması: Kanunilik ilkesi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını sağlar. Bireyler, yalnızca yasalarla belirlenmiş sınırlar içinde hareket edebilir ve haklarının ihlal edilmemesi için yasal koruma altındadır.
- Keyfi Yönetimin Engellenmesi: Kanunilik ilkesi, yöneticilerin ve devletin keyfi ve hukuksuz davranışlarını önlemeyi amaçlar. Yasal çerçeveler içinde hareket etmeyen devlet organları, yargı denetimine tabi tutulur.
- Hukuk Güvenliği: Kanunilik ilkesi, bireylerin yaşamlarını, mülklerini ve haklarını güvence altına alarak, toplumsal düzenin sağlanmasına katkıda bulunur. Bireyler, yasaların belirlediği kurallar çerçevesinde davranarak, belirsizlikten kaçınır ve haklarını savunabilir.
- Adaletin Sağlanması: Kanunilik ilkesi adaletin, yasalar çerçevesinde ve tarafsız bir şekilde sağlanmasını temin eder. Yargı organları, kanunlara dayanarak kararlar alır ve bu sayede adaletin tecelli etmesi sağlanır.
EŞİTLİK İLKESİ NEDİR? NE SAĞLAR?
Türk Ceza Hukuku’nda eşitlik ilkesi, ceza hukuku ilkelerinin temel taşlarından birini oluşturur ve Anayasa ile çeşitli yasal düzenlemelerle güvence altına alınmıştır.
Özellikle Anayasa’nın 10. maddesi, bireylerin kanun önünde eşit olduğunu açık bir şekilde ifade eder. Eşitlik ilkesi, toplumda kimsenin diğerinden üstün olmadığı ve tüm bireylerin hukuksal olarak eşit muamele görmesi gerektiğini vurgular.
Eşitlik ilkesinin ceza hukuku ilkeleri açısından önemi, suçun cezalandırılmasında adaletin sağlanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eşitlik ilkesi aynı suçu işleyen bireylerin, işledikleri suçun niteliğine göre benzer cezalar alması gerektiği anlayışı, adaletin tesis edilmesi açısından kritik bir rol oynar. Bu durum, suç işleyenlerin hukuki beklentilerini karşılayarak, topluma bir caydırıcılık etkisi sağlamakta ve hukukun üstünlüğünü pekiştirmektedir.
Eşitlik ilkesi yalnızca suç işleyenler için değil, aynı zamanda suç mağdurları için de geçerlidir. Mağdurların haklarının korunması, onların adil bir yargılama sürecine tabi tutulması ve haklarının ihlal edilmemesi için eşit ve adil bir yaklaşım gerekmektedir. Bu bağlamda, hukuk devleti ilkesi, bireylerin yargı süreçlerinde hukuka uygun şekilde muamele görmesini şart koşar. Böylece, eşitlik ilkesi hem suçlular hem de mağdurlar açısından adaletin sağlanması, toplumsal barış ve güvenin tesis edilmesi açısından son derece önemlidir.
Türk Ceza Hukuku’nda eşitlik ilkesi, bireylerin haklarının korunması, adil yargılama sürecinin sağlanması ve toplumsal adaletin tesis edilmesi gibi temel unsurları içermektedir. Eşitlik ilkesinin etkin bir şekilde uygulanması, hukuk sisteminin güvenilirliğini artırmakta ve toplumda adalet duygusunun güçlenmesine katkı sağlamaktadır.
KUSURSUZ SUÇ VE CEZA OLMAZ İLKESİ NEDİR?
“Kusursuz suç ve ceza olmaz” ilkesi, ceza hukuku ilkelerinin temel taşını oluşturan diğer bir prensiptir ve genellikle “sorumluluk ilkesi” veya “kusur ilkesi” olarak da adlandırılır. Kusur ilkesi, bir kişi üzerinde hukuki sorumluluk yüklenebilmesi için belirli şartların yerine getirilmesini öngörür. Ceza hukuku ilkelerinden biri olan bu ilke, bir kişinin eylemlerinin sonucunda hukuken sorumlu tutulabilmesi için o kişinin o eylemi yaparken bilinçli olması gerektiğini vurgular.
Kusur ilkesinin temel unsurlarından biri, kusur yeteneğidir. Kusur yeteneği, bireyin doğru ve yanlış arasındaki ayrımı yapabilme kapasitesini ifade eder. Eğer bir kişi eylemini gerçekleştirdiği sırada bu eylemin sonuçlarını anlama ve değerlendirme yeteneğine sahipse, bu kişi o eyleminden dolayı kusurlu kabul edilir. Öte yandan, kusur ilkesinin geçerli olmadığı durumlar da bulunmaktadır. Örneğin, bir kişinin akıl sağlığı yerinde değilse veya belirli bir zorlayıcı durum altında hareket ediyorsa, bu kişi eyleminin sonuçlarını değerlendirme kapasitesine sahip olmayabilir. Bu tür durumlarda, hukuki sorumluluktan bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenle, kusur ilkesinin uygulanması, bireylerin eylemlerinin arka planındaki zihinsel durumları ve iradeleri dikkate alarak değerlendirilmelidir.
CEZALARIN ŞAHSİLİĞİ İLKESİ NEDİR?
Ceza hukuku ilkelerinin önemli bir diğer prensibi, suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Bu ilke, bir suçu işleyen yalnızca o kişi olduğundan, başkalarını bu suçlamalarla cezalandırmanın doğru olmadığını vurgular. Bu durum, bireylerin özgürlüklerini ve güvenliklerini korumaya yardımcı olur. Ceza hukuku ilkeleri, kişilerin başkalarının eylemlerinden dolayı cezalandırılmalarını önermemektedir.
Bu prensip doğrultusunda, tüzel kişiler, yani şirketler veya kuruluşlar, ceza sorumluluğu taşımazlar. Ancak, bu tüzel kişilerin temsilcileri tarafından işlenen suçlar durumunda bazı yaptırımlar uygulanabilir. Ayrıca, devletler de ceza sorumluluğuna tabi değildir, fakat uluslararası hukuk çerçevesinde belirli yükümlülükleri bulunmaktadır.
Sonuç olarak, yasalar ve uygulamalar, suç ve cezanın şahsiliği ilkesine uygun bir şekilde düzenlenmelidir. Bu ilke, adaletin sağlanması ve bireylerin haksız yere cezalandırılmasının önlenmesi açısından büyük bir öneme sahiptir.
HUKUK DEVLETİ İLKESİ NEDİR?
Hukuk devleti ilkesi, Anayasa’ya dayalı bir sistemde, herkesin hukuk karşısında eşit olduğu ve yasaların herkese aynı şekilde uygulanacağı anlamına gelen ceza hukuku ilkelerinden birisidir. Bu ilke, bireylerin haklarının güvence altına alınması ve keyfi yönetimlerin önlenmesi açısından temel bir unsurdur. Hukuk devleti anlayışı, bireylere çeşitli güvence ve haklar sunmaktadır. Bu güvencelerden en önemlisi, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesidir. Bu ilke, suçların ve cezaların önceden belirlenmiş yasalarla tanımlanmasını ifade eder. Herhangi bir eylem, yasalarda suç olarak tanımlanmıyorsa, o eylemden dolayı kimse yargılayamaz ya da ceza veremez.
MÜLKİLİK İLKESİ NEDİR?
Mülkilik sistemi, bir ülkenin yasalarının, o ülke topraklarında işlenen suçlar için geçerli olduğunu belirten bir ceza hukuku ilkelerinden biri olarak tanımlanabilir. Bu sistemde, suçun işlendiği yerin hukuku ön plandadır ve suçun faili ya da mağduru hangi ülke vatandaşı olursa olsun, suçun işlendiği ülkenin yasaları uygulanır. Türkiye’de bu ceza hukuku ilkelerinden biri olan mülkilik ilkesi, Türk Ceza Kanunu’nun 8. maddesinde açıkça belirtilmiştir.
Ceza hukuku ilkeleri bağlamında mülkiyet ilkesi, bir suçun hangi ülkede işlendiğinin belirlenmesi açısından kritik bir unsurdur. Türkiye’de gerçekleştirilen suçlar için geçerli olan Türk Ceza Kanunu, bu tür durumlarda uygulanacak yasaların çerçevesini çizer. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nun 8. maddesi, eğer bir suç Türkiye sınırları içinde kısmen ya da tamamen işlenmişse, o suçun Türk kanunları çerçevesinde değerlendirileceğini ifade eder. Bu bağlamda, bir suçun varlığını tespit edebilmek için olayın gerçekleştiği yerin belirlenmesi ve Türkiye’ye neler dahil olduğu büyük önem taşır; çünkü bu, hangi ülkenin yasalarının devreye gireceğini belirler.
Mülkilik ilkesi, uluslararası ceza hukuku ve iç hukukta önemli bir prensiptir. Bu ilkenin temel amacı, bir suçun işlendiği yerin yasalarının, o suçla ilgili olarak geçerli olmasını sağlamaktır. Yani, bir suç Türkiye topraklarında işlenmişse, suçun failinin ya da mağdurunun Türk vatandaşı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk yasaları uygulanır.
- Açık Denizler Üzerinde Devletin Yetkisi
Uluslararası hukuk, denizlerin yönetimi ve bu alanlardaki devlet yetkileri üzerine çeşitli kurallar ve anlaşmalar geliştirmiştir. Özellikle açık denizlerin statüsü, bu hukuk dalının önemli bir parçasını oluşturur. Açık denizler, belli bir devletin egemenliği altında olmayan, herkesin kullanımına açık alanlardır. Bu bağlamda, her ülkenin kendi bayrağı altında sefer yapan gemileri üzerinde belirli hak ve yetkilere sahiptir.
Bayrak devleti, gemisini kaydettiren ve o gemi üzerinde yargı yetkisine sahip olan devlettir. Örneğin, bir gemi Türk bayrağı taşıyorsa, bu gemi Türk yasalarına tabidir. Ancak, açık denizlerde gerçekleşen olaylarda, bayrak devletinin yargı yetkisi, uluslararası hukuk kurallarına tabidir ve bazı durumlarda sınırlı kalabilir. Bu durum, özellikle denizlerde işlenen suçlar gibi durumlarda daha da belirgin hale gelir.
Ceza Muhakemesi Kanunu madde 15 gereğince, Türkiye dışında Türk deniz aracında veya bu araçla bir suç işlendiğinde yargı yetkisi Türk mahkemesine aittir. Söz konusu ihtimalle Türk mahkemesinin yargı yetkisi mülkiyet ilkesine dayanmaktadır.[2]
Uluslararası anlaşmalar, devletlerin açık denizlerdeki faaliyetlerini düzenlemekte önemli bir rol oynar. Bu anlaşmalara göre, bayrak devleti, açık denizlerdeki suçları soruşturma ve cezalandırma konusunda öncelikli bir yetkiye sahiptir. Ancak, bu yetki, bazı durumlarda diğer devletlerin müdahalesine veya uluslararası işbirliğine de açık olabilir.
- Hava Ülkesi
Her devlet, kendi sınırları içerisindeki hava sahasında tam egemenlik hakkına sahiptir. Bu, o devletin hava sahasında bulunan tüm faaliyetleri kontrol etme ve düzenleme yetkisi olduğu anlamına gelir. Hava sahası, bir ülkenin kara sınırlarının üstündeki havayı kapsar ve bu alan, ulusal güvenlik, hava trafiği yönetimi ve çevresel koruma gibi çeşitli nedenlerle önem taşır. Örneğin, bir devlet, hava sahasında izinsiz uçuşları engelleyebilir ve bu alanda güvenlik önlemleri alabilir.
Devletlerin hava sahası üzerindeki hakları, Birleşmiş Milletler’in 1944’te imzalanan Chicago Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalar aracılığıyla belirlenmiştir. Bu tür anlaşmalar, ülkeler arasında hava trafiğini düzenlemeyi, hava sahasının barışçıl bir şekilde kullanılmasını sağlamayı ve aynı zamanda sivil havacılığın gelişimini teşvik etmeyi amaçlar. Bu anlaşmalar, uluslararası havacılık standartlarını belirleyerek, hava trafiğinin daha güvenli ve düzenli bir şekilde işlemesine yardımcı olur.
- Askeri Hava Vasıtaları
Askeri hava araçları, genellikle devletler arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde veya belirli durumlarda hava sahasını kullanabilirler. Örneğin, bazı askeri tatbikatlar ve ortak operasyonlar için diğer ülkelerin hava sahasına giriş izni alınabilir. Sivil hava taşıtları ise, uluslararası havacılık kurallarına tabidir ve bu kurallar, uçuş güvenliği, hava trafiğinin düzenlenmesi ve yolcu hakları gibi konuları kapsar. Sivil havacılıkta, hava sahası kullanımı genellikle belirli güzergahlar ve izinler doğrultusunda planlanır.
Askeri Ceza Kanunu’nun 8 inci maddesinin 3üncü fıkrasından anlaşıldığı üzere barışta Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bulunan her Türk savaş hava nakil vasıtası Türk ülkesindeki herhangi bir üsse gelinceye kadar seferber sayılır yani savaş hükümlerine tabi olur. Savaş hükümlerine tabi olunca söz konusu vasıtanın içinde işlenen suçlar savaş bölgesi içinde işlenmiş sayılarak fail hakkında Askeri Ceza Kanunu uygulanacaktır. Türk Ceza Kanunu da, Türk hava savaş araçlarında veya bu araçlarla işlenen suçların nerede işlenmiş olursa olsun Türkiye’de işlenmiş sayılacağı kuralını benimsemiştir.[3]
Bu unsurlar, hava sahasının yönetimi ve kullanımı açısından uluslararası ilişkilerin düzenlenmesine katkı sağlamaktadır. Devletler arasındaki işbirliği ve anlaşmalar, hava sahasının güvenli ve etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir.
- Sivil Hava Vasıtaları
Türk ya da yabancı hava taşıtlarında işlenen suçlar, eğer bu taşıt Türk bayrağı taşıyorsa, söz konusu suçlar Türkiye sınırları içindeymiş gibi ele alınır. Bu durum, Türk Ceza Kanunu 8.maddede açıkça yer almaktadır. Ayrıca, açık denizlerdeki hava araçlarıyla ilgili de benzer bir uygulama söz konusudur. Yabancı bir hava aracı suç işlediğinde, bu olayın Türkiye’de veya ilk olarak uğradığı ülke veya hava sahasında değerlendirilmesi gereklidir. Türk hukuku, bu tür olaylarda yetkilidir ve gerekli hukuki işlemleri başlatma hakkına sahiptir
- Kıta Sahanlığında veya Münhasır Ekonomik Bölgede Tesis Edilmiş Sabit Platformlar
1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, deniz alanlarının kullanımına ilişkin önemli kavramları tanımlar. Bunlar arasında “münhasır ekonomik bölge” ve “kıta sahanlığı” bulunur.
Münhasır ekonomik bölge, bir kıyı devletinin karasularının ötesinde uzanan ve genellikle 200 deniz miline kadar genişleyen bir alanı ifade eder. Bu bölge içinde kıyı devleti, deniz kaynaklarını araştırma ve işletme hakkına sahiptir. Bu haklar, balıkçılık, deniz altı kaynakları ve enerji üretimi gibi faaliyetleri kapsar.
Kıta sahanlığı ise kıyı devletinin kara parçalarının doğal uzantısı olarak kabul edilen deniz alanıdır ve bu alan da 200 deniz miline kadar ya da daha fazlasına uzanabilir. Kıyı devleti, kıta sahanlığında deniz yatağını araştırma ve burada bulunan doğal kaynakları kullanma hakkına sahiptir.
Öte yandan, Türk Ceza Kanunu’na göre, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinde veya kıta sahanlığındaki sabit yapılar üzerinde işlenen suçlar, Türkiye’de gerçekleşmiş sayılmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin bu bölgelerdeki egemenliğini ve yargı yetkisini pekiştirmektedir.
MUHAKEMEYE İLİŞKİN İLKELER; LEHE YORUMLAMA İLKESİ NEDİR?
Lehe yorumlama ilkesi, bir suça ilişkin yasanın, sanığın lehine olacak şekilde yorumlanmasını ifade eden bir ceza hukuku ilkelerinden birisidir.
Bu ilke, suç ve ceza ilişkisini daha adil hale getirir.
GERİYE YÜRÜME YASAĞI NEDİR?
Geriye yürümek yasağı, bir yasada değişiklik yapıldığında, bu değişikliğin geriye dönük olarak uygulanamayacağını ifade eder. Bu ilke, bireylerin geçmişteki eylemleriyle ilgili olarak yeni yasaların uygulanmasının önüne geçer. Geriye yürüme yasağı, hukukun öngörülebilirliğini ve güvenilirliğini sağlarken, bireylerin haklarını koruyan önemli bir mekanizma olarak işlev görmektedir.
Ceza kanunlarının geçmişe yönelik uygulanmaması, hukukun genel prensiplerinden biri olan “kanunilik” ilkesinin bir parçasıdır. Bu ilke, bireylerin hangi davranışlarının suç sayıldığını ve hangi yaptırımlarla karşılaşacaklarını önceden bilmesini temin eder.
Bir kişi 2020 yılında belirli bir davranışı gerçekleştirmişse ve bu davranış o tarihte yasalar açısından suç sayılmıyorsa, bu kişi daha sonra 2021 yılında yürürlüğe giren yeni bir yasayla bu eylem suç haline gelse bile, geçmişteki eylemi için ceza almaz. Bu durum, bireylerin hukuka uygun davranışlarını şekillendirmeleri açısından büyük bir önem taşır.
LEHE YORUMLAMA İLKESİNİN İSTİSNALARI
Ceza hukuku ilkelerinin önemli prensiplerinden biri, “kanunların geriye yürümezliği” ilkesidir. Bu ilke, yasaların geçmişteki olaylara uygulanamayacağını ifade eder. Ancak, bu kuralın belirli bir istisnası bulunur: Ceza hukuku bağlamında, sanığın lehine olan yasalar geriye dönük olarak uygulanabilir.
Türk Ceza Kanunu’nun 7/2. maddesi, eğer suçun işlendiği dönemdeki yasalar ile daha sonra yürürlüğe giren yasalar arasında farklılık varsa, failin lehine olan yasaların uygulanacağını belirtmektedir. Bu durum, bireylerin daha ağır cezalara maruz kalmalarını önlemekte ve hukukun daha insani bir yaklaşım sergilemesini sağlamaktadır.
Ayrıca, Anayasa’nın 38. maddesi de ceza ve güvenlik tedbirleri bakımından kişinin lehine olan yasaların geçmişe yürüyebileceğini vurgulamaktadır. Bu durum, hukukun bireylerin haklarını kuruma amacını güttüğünü ve adil bir yargı sürecini hedeflediğini göstermektedir. Bunun istisnası olarak; AY m 153/5 gereğince iptal kararları geriye yürümez. Geçici ve süreli kanunlar da geriye yürümez.
EVRENSEL BİR MUHAKEME İLKESİ; ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ NEDİR?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ise ispat yükü sadece Cumhuriyet Savcısı’nın üzerindendir. Sadece Cumhuriyet Savcısı iddianamesindeki iddiasını ispatlamak zorundadır; kişinin suçluluğunu ve fiilin suç olduğuna ilişkin olguları ortaya koymak zorunda olan taraftır. Buna karşılık şüpheli ya da sanığın ispat külfeti yoktur. Masum olduğunu ortaya koymak üzere hiçbir delil ileri sürmek zorunda değildir. Ceza hukuku ilkelerinden biri olan bu ilke de bunu destekler niteliktedir. Eğer Cumhuriyet Savcısı’nın ya da iddia makamının ortaya koyamadığı açıkta kalan bir durum varsa, şüpheli ya da sanık bundan yararlanacaktır. Şüpheli ya da sanığın bu olayın aksini ispat etmesi beklenemez. Eğer Cumhuriyet Savcısı’nın ispatta yetersiz kalırsa bu şüpheli ya da sanığın lehine bir durumdur. Soruşturma aşamalarının etkin şekilde yürütülmesi bu açıdan da önemlidir. Bu ilke, ceza yargılaması sırasında bir suçun işlenip işlenmediğine dair güçlü bir şüphe varsa, bu durumda sanığın beraat etmesini gerektirir.
ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ NEDEN GEREKLİDİR?
- Adaletin Sağlanması: Sanığın suçlu olduğu kanıtlanmadıkça, masumiyetinin korunması gerektiği kabul edilir.
- Haksız Cezalandırmanın Önlenmesi: Şüphe varsa, sanığın haksız yere ceza almasının önüne geçilir. Bu, bireylerin haklarının korunmasını sağlar.
- Hukuk Devletinin Temel Prensibi: Bu ilke, suçun kanıtlanması yükümlülüğünü devlete yükleyerek, bireylerin haksız yere cezalandırılmalarını önler.
ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
- *Kanunilik ve Tipiklik İlkesi*:
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/14429 Karar: 2017/3021 Tarih: 13.09.2017
- TCK 2. Madde
- Suçta ve Cezada Kanunîlik İlkesi
Nitelikli yağma suçunu yaptırıma bağlayan ve hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun ile 5237 Sayılı Kanun’un 149. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( d ) bendinde yapılan değişiklik öncesinde “Yol kesmek suretiyle ya da konut veya iş yerinde” ibaresine yer verilip ayrıca “eklentiden” bahsedilmemesi nedeniyle, suçta ve cezada kanunilik ilkesini düzenleyen 5237 Sayılı TCK’nın 2. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasındaki; “Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz” hükmü uyarınca, avluda işlendiği belirtilen suç açısından, suçun işlendiği yerin, konut veya eklentisi olup olmadığının mahallinde yapılacak keşif ile tespit edilerek sonucuna göre 5237 Sayılı Kanun’un 149/1. maddesinin ( d ) bendi ile uygulama yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, suçun birden fazla kişi ile birlikte işlendiği gözetilmeden TCK’nın 149/1. maddesinin ( c ) bendi yerine koşulları oluşmayan aynı maddenin ( a ) bendi ile uygulama yapılması, cezanın alt sınırdan belirlenmiş olması sebebiyle belirtilen eksiklik ve yanlışlıklar sonuca etkili görülmediğinden; yağma suçunun suça konu eşyaların alınması ile tamamlandığı gözetilmeden sanıklar hakkında TCK’nın 35. maddesinin uygulanması karşı temyiz bulunmadığından ve sonuç ceza sebebiyle sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamış; Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140- 2015/85 Sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı görülmüş,
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, uyulan bozmaya, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Suçu birlikte işleyen sanıkların neden oldukları yargılama giderlerinden ayrı ayrı sorumlu tutulmaları yerine 5271 Sayılı CMK’nın 326/2. maddesine aykırı biçimde giderlerin “eşit olarak tahsiline” karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasından yargılama giderlerinin “sanıklardan eşit olarak tahsiline” dair bölümün çıkarılarak “sanıklardan neden oldukları yargılama giderinin ayrı ayrı alınmasına” tümcesi eklenmek suretiyle, eleştiri dışında, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 13.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
- *Lehe Yorumlama İlkesi*:
- Ceza Dairesi 2016/410 E. , 2016/2178 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Kasten öldürmek
HÜKÜM : TCK.nun 81, 29, 53, 54, 63 maddeleri uyarınca; (18 yıl hapis cezası).
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hükümlü … hakkında 765 sayılı Türk Ceza Yasası uygulanarak verilmiş ve kesinleşmiş olan hükmün, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 7/2 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi gereğince yeniden ele alınıp, lehe olan yasanın belirlenmesi ve uygulanması sırasında; neticeten 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile yapılan uygulamanın lehe olduğu anlaşıldığından;duruşma yapılarak uyarlama istemi üzerine verilen kararda düzeltme nedeni dışına bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan,hükümlü müdafiinin yetersiz gerekçeye,yasa maddelerinin hatalı yorumlanmış olmasına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı Yasanın TCK’nın 53. maddesindeki iptal edilen bölümleri nazara alındığında, mahkemenin bu madde ile yaptığı uygulama, Yasaya aykırı ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMUK’nun 322. maddesindeki yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasındaki 5237 sayılı Yasanın TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün “Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki hususlar gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nın 53/1-2-3 maddelerinin tatbikine” şeklinde değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN ve re’sen de temyize tabi olan hükmün tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ONANMASINA, 26/04/2016 gününde oybirliği ile karar verildi.
- *Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi*: Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2016/23456 E. ve 2017/9876 K. sayılı kararında, sanığın suçlu olup olmadığına dair yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin uygulanarak beraatına hükmedilmiştir. Bu karar, bireylerin adalet sistemindeki haklarının korunmasını sağlayan önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Bu ilkeler ve örnekler, ceza hukukunun işleyişi ve adaletin sağlanması açısından son derece önemlidir. Her bireyin, hukukun üstünlüğü ve insan hakları çerçevesinde korunması, adil bir toplumu oluşturmanın temel taşlarını oluşturur.
- Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi
- Ceza Dairesi 2017/167 E. , 2017/3164 K.
- “İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama
Hüküm : Beraat
Ankara Batı 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/10/2014 tarih, 2014/484 – 2014/238 sayılı direnme kararı, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından, direnme hükmünün incelenmesi için Dairemize gönderilmekle; yeniden incelenerek gereği düşünüldü:
Dairemizin 15.05.2014 tarih, 2013/20012 esas, 2014/11989 sayılı kararında yer alan” Katılan sanık …’in idaresindeki kamyonetin ışıklı kavşaktan sola dönüş yaptığı esnada karşı yönden katılan sanık …’ın idaresindeki araç ile çarpışması ve …’in aracında bulunan eşi …’ın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmasına neden olduğu olayda; trafik kaza tespit tutanağında hangi sürücünün ışık ihlali yaptığı saptanamadığından kusur belirlemesi yapılamaması üzerine soruşturma aşamasında aldırılan Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi raporu ile trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda, kırmızı ışık ihlali yapan sürücünün kim olduğu anlaşılamadığından, kırmızı ışıkta geçen sürücü kim ise olayda onun tamamen kusurlu olacağı yönünde görüş bildirildiği, mahkemece yapılan yargılamada ışık ihlali yapanın tespit edilememesi karşısında, olay yerinin ışıksız kavşak kabulü suretiyle sola dönüşte, en sağda seyreden mağdur …’in aracına çarpan sanık …’in olayda asli kusurlu olarak olaya sebebiyet verdiğinin kabul edilmesi gerekeceğinden, kırmızı ışık ihlali yaptığı saptanamayan sanık hakkında beraat karan verilmesi” şeklindeki bozma gerekçesinin sonucu bakımından usul ve kanuna uygun olduğundan, kararda değişiklik yapılmasına yer olmadığına, CMK’nın 307/3.maddesi gereğince, mahkemenin direnme kararı konusunda karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
HARBİYE HUKUK BÜROSU OLARAK CEZA HUKUKUNA YÖNELİK HİZMETLERİMİZ
Harbiye Hukuk Bürosu, ceza hukuku alanında geniş bir uzmanlık yelpazesine sahip bir ekip ile faaliyet göstermektedir. Bu ekip, karmaşık dava süreçlerinde müvekkillerine detaylı rehberlik sunarak, onların haklarını koruma noktasında büyük bir çaba sarf etmektedir. Bizim hedefimiz, müvekkillerimizin yasal haklarını en etkin şekilde savunmak ve onlara adil bir yargılama süreci sağlayarak, hukukun üstünlüğünü tesis etmektir. Dava süreçlerinin her aşamasında profesyonel ve deneyimli avukat ekibimizle yanınızda olarak, ihtiyaç duyduğunuz destek ve bilgiyi sağlamaktan memnuniyet duyuyoruz.
SIKÇA SORULAN SORULAR
Lehe Kanun Geçmişe Yürür Mü?*
Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre, sanık lehine olan kanunlar geriye yürüyebilir. Bu durum, TCK’nın 7. maddesinin 2. fıkrasında açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu maddeye göre, eğer bir suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan kanun ile daha sonra yürürlüğe giren kanun farklı hükümler içeriyorsa, failin lehine olan kanun uygulanır. Böylece, suç işlendiği sırada yürürlükte olan yasalar ile daha sonra yürürlüğe giren yasalar arasında bir çelişki olduğunda, sanığın haklarının korunması hedeflenir.
Lehe Olan Hükümler Nelerdir?
Lehe olan hükümler, bir suçun cezasını hafifleten veya suçun unsurlarını kaldıran yasal düzenlemelerdir. Örneğin, ceza yasasında yapılan bir değişiklikle belirli bir suçun cezasının azaltılması, o suçu işlemiş bireyler için lehe bir durum yaratır. Bu tür hükümler, genellikle ceza kanunlarının uygulanmasında önemli bir rol oynar.
Kanunilik İlkesinin Anlamı Nedir?
Kanunilik ilkesi, “nullum crimen, nulla poena sine lege” yani “kanun yoksa suç yok, kanun yoksa ceza yok” ilkesine dayanan ceza hukuku ilkelerinden birisidir. Bu ilke, bir davranışın suç sayılabilmesi ve buna ilişkin ceza verilebilmesi için önceden yazılı bir yasanın varlığını gerektirir. Bu sayede bireyler, hangi eylemlerin suç olduğunu ve hangi cezaların uygulanacağını bilerek hareket edebilir.
Hukuk Devleti İlkesi Nedir?
Hukuk devleti ilkesi, yasaların ve anayasanın herkes için eşit şekilde uygulanmasını sağlayan bir sistemdir. Bu ilke, keyfi yönetimlerin önlenmesi ve bireylerin haklarının korunması amacı taşır. Önemli unsurlarından biri, suç ve cezaların önceden kanunla belirlenmesidir; bu da bir eylemin suç olarak kabul edilebilmesi için yasalar tarafından tanımlanmasını gerektirir.
Hümanizm İlkesi Nedir?
Hümanizm ilkesi, insanın değerini ve onurunu ön planda tutan ceza hukuku ilkelerinden birisidir. Ceza hukuku ilkelerinden biri olan bu ilke, hukuk sisteminin, bireylerin insani değerlerini gözetmesi, insan haklarını koruması ve bireylerin yaşam kalitesini artırmayı hedeflemesi gerektiğini vurgular. Hümanizm ilkesinin hukuki dayanağı ise, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “hiç kimse insan onuruna aykırı bir ceza veya muameleye tabi tutulamaz” ifadesidir. Bu ilke, suç işlemiş bireylere uygulanacak ceza ve yaptırımların, kişinin topluma yeniden kazandırılması ve sosyalleştirilmesi amacını gütmesi gerektiğini vurgular. Bu çerçevede, özellikle ölüm cezasının bulunmaması büyük bir önem taşır. Cezaların insan onurunu zedelememesi temel bir prensiptir. Birey, yasal sınırlamalar dışında herhangi bir kötü muameleye maruz kalmamalı, dövülmemeli, aç bırakılmamalı veya uykusuz bırakılmamalıdır.
Masumiyet Karinesi Nedir?
Masumiyet karinesi, bir kişinin suçlu olduğu kanıtlanana kadar masum sayılmasını ifade eden ceza hukuku ilkelerinden birisidir. Bu ilke, ceza hukuku ilkeleri arasında önemli bir yer tutar ve bireylerin adil bir yargılama sürecinden geçmelerini sağlar. Masumiyet karinesi, özellikle ceza muhakemesi aşamasında, sanığın suçlu olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmadıkça, suçlamaların geçerli olmadığını belirtir. Bu durum, bireylerin haklarını korumak ve haksız yere mahkûm edilmenin önüne geçmek için kritik öneme sahiptir. Ceza hukuku ilkeleri çerçevesinde masumiyet karinesi, adaletin sağlanması ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi açısından vazgeçilmez bir unsurdur.
Şüpheden Dolayı Ceza Verilir Mi?
Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza hukuku sisteminin en önemli ve ceza hukuku ilkelerinin temel prensiplerinden biridir. Bir kişinin suçlu olduğuna dair kesin bir kanıt olmadan ceza verilmesi, adalet sisteminin temel ilkelerine aykırıdır. Bu, bir kişinin suçluluğunun ispatlanması için yeterli delil bulunmadığı durumlarda, o kişi hakkında ceza verilmemesi gerektiği anlamına gelir.
Ceza hukuku ilkelerinden biri olan bu ilke, yargılama sürecinin her aşamasında geçerlidir. Mahkemeler, bir sanığın suçlu olup olmadığına karar verirken, mevcut delilleri ve kanıtları değerlendirirken şüphe varsa, bu durumdan sanığın yararlanması gerektiğini göz önünde bulundurmalıdır. Eğer mahkeme, sanığın suçlu olduğuna dair kesin bir kanaate ulaşamazsa, sanık beraat etmektedir.
Sanık Suçsuz Olduğunu İspatlamak Zorunda Mıdır?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, her birey iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür. Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu yükümlülük savcıya aittir; yani savcı, suçlamalarını ispatlamak zorundadır. Suçsuzluk ispatı sanık veya şüpheli tarafından yapılmaz.
Şüpheli Suçunu Kabul Etmezse Ne Olur?
Şüpheli suçunu kabul etmezse, ceza yargılaması süreci devam eder. Bu durumda, savcının iddialarını kanıtlamak için deliller sunması gerekecektir. Şüpheli, suçlamaları reddettiği için, onun lehine delillerin de dikkate alınması önem kazanır. Yargılama sürecinde, mahkeme tarafların sunduğu delilleri değerlendirir ve delillerin yeterliliğine göre karar verir. Eğer savcı, şüphelinin suçlu olduğuna dair yeterli kanıt sunamazsa, şüpheli beraat edebilir. Bu süreç, adil bir yargılama ilkesine dayanarak şüphelinin haklarını korumayı amaçlar.
Mülkilik İlkesi Nedir?
Mülkilik ilkesi, uluslararası ceza hukuku ve ceza hukuku ilkeleri bağlamında önemli bir prensiptir. Bu ilkenin temel amacı, bir suçun işlendiği yerin yasalarının, o suçla ilgili olarak geçerli olmasını sağlamaktır. Yani, bir suç Türkiye topraklarında işlenmişse, suçun failinin ya da mağdurunun Türk vatandaşı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk yasaları uygulanır.
Kanunu Bilmemek Mazaret Sayılır Mı?
Hukuk sisteminde, “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” ilkesi geçerlidir. “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” kuralı, ceza hukukun ilkelerinden biridir ve kişilerin yasal yükümlülüklerini yerine getirirken, yasaları bilmemelerinin suç teşkil eden bir eylemden muaf olmalarına neden olmayacağını ifade eder. Ceza hukuku ilkelerinden biri olan bu ilke, hukuk sisteminin işlerliği açısından önemlidir çünkü toplumsal düzenin sağlanabilmesi için bireylerin yasalara uyması ve yasaları öğrenmeleri gerektiği kabul edilir. Bireylerin yasaları bilmesi ve bunlara uyması beklenir.
DİLAY ERGENÇ